Atlas - Sayı 316 (Temmuz 2019)

Atlas Dergisi

Quotes

See All
LİZBON / PORTEKİZ - Avrupa’nın denizcisi Tejo Nehri’nin Atlas Okyanusu’na açıldığı geniş bir haliçte, yedi tepe üzerinde kurulu Portekiz’in başkenti Lizbon. Avrupa’nın en eski ve en güzel kentlerinden biri. Denizci hikâyeleri, cepheleri seramiklerle süslü binaları, fadosu, çok renkli sakinleriyle okyanusun en etkileyici sahillerinden biri. Yeryüzünde hiçbir yere benzemeyen ve her yere benzeyen belki de tek şehir. Burada ne Paris’in kibri, ne Roma’nın telaşı, ne de Londra’nın kasveti var. Lizbon kendini Tajo Nehri’nin sakin akışına bırakmış, gözünü masmavi gökyüzüne dikmiş, gün ışığının keyfini çıkarıyor gibi görünüyor. Sanki tek kulak verdiği gündelik yaşamın sesleri, tek gördüğü ise o yaşamın renkleri… Fakat Lizbon’u keşfederken, bizim karşımıza kâh geçmiş zaferlerin gururlu anıları ve keşiflerin heyecan dolu coşkusu, kâh zenginliğin aldatıcı parıltıları, yenilgilerin acı dolu hüznü, hatta aşkın dolu dizgin tutkusu, zorbalığın hoyrat nefesi, bazen de sanatın gündelik halinin güzelliği çıkıyor. Nereden aşlayacağımızı bilemediğimiz, nerede biteceğini asla kestiremediğimiz bir şehir bu.
Zehirsiz sofra mümkün Endüstriyel tarımda kullanılan pestisitler “tarım ilacı” olarak anılsalar da toprağı, suyu, havayı, havyan ve insanları zehirliyorlar. Oysa doğa dostu üretimle bunu önlemek mümkün. Manisa’nın Harmandalı Köyü’nde sıcak bir öğle sonrası... Meydandaki kahvede sadece, tarladan yorgun argın gelip öğle sıcağını çınarın gölgesinde çayını yudumlayarak geçiren çiftçilerin mırıltılı konuşmaları ve kuş sesleri duyuluyor. Biz de kahveye oturmuş, 35 yıldır Manisa’da sentetik kimyasallar kullanmadan üzüm yetiştirdiğini anlatan İhsan Parlak’la sohbet ediyoruz. “Şimdi günübirlik yaşayanlar parasına bakıyor. Sağlığına bakmıyor. Ucuz diye organik olmayanı tercih ediyor” diyor ve ekliyor: “Atılan kimyasal ilaçlar bitkiyi hızlı geliştiriyor, ama doğal besin kaynaklarını yok ediyor. O zehirler hem bizim sağlığımızı bozuyor, hem de meyvede tat bırakmıyor. Arkadaşım bağına tarım ilacı atıyor. Belki benden fazla üzüm alıyor, ama üzümü acı olduğu için benim üzümümü istiyor...” İhsan Parlak, Türkiye’de ve dünyada pestisit kullanmadan, doğal yöntemlerle ürün yetiştiren yüzbinlerce çiftçiden biri...
Reklam
İlaçlar değil, böcekler çözer Tarımda kullanılan böcek ilaçları, hem önemli ekosistem hizmetleri sunan böceklerin sayısını azaltıyor, hem de insan sağlığı için risk oluşturuyor. Aslında bitkileri böcek ilaçları kullanmadan da korumak mümkün. Organik ürünler yetiştiren çok sayıda çiftçinin eski yıllarda uygulanan yöntemlere geri döndüğü belirtiliyor. Örneğin, ürünlerin aralarında çiçekler yetiştirerek zararlı böceklerin doğal “düşmanlarının” yaşayabileceği bir ortam oluşturuyorlar. İsviçre’de araştırmacılar, buğday tarlalarına haşhaş, kişniş, dereotu ve başka bitkilerden oluşan bir karışımı ekerek olumlu sonuçlar elde etti. Bu bitkilerin çiçekleri, buğday yiyen böceklerle beslenen böceklerin, özellikle de uğurböceklerinin çoğalmasını sağladı. Bir başka yöntem de Fransa’da uygulandı. Yumurtalarını mısır köklerini yiyen böceklerin yumurtalarının içine bırakan Trichogramma brassicae türü parazitoid böcekler mısır tarlalarına getirildi. Böylece mısır kökü yiyen böceklerin sayısı azaldı. (Parazitoidlerin böcek ilaçları kadar etkili olabilecekleri belirtiliyor.)
Önden yürüyen Mesut bağırıyor: “Patika batmış, işaretleri göremiyorum.” Gün içerisinde sık sık söylüyoruz bu sözleri; çünkü doğa, insanlar tarafından çok kullanılmayan patikaları, kısa bir zaman diliminde yemyeşil gür bir bitki örtüsüyle sarıp sarmalıyor. Köylüler “orman geri geliyor” diye açıklıyor bu durumu. Batonlarımızı kullanıp çalıları aralayıp dalları kaldırarak yeniden ana patikayı buluveriyoruz. Günlerdir Karya Yolu’nun işaretlenmiş rotalarının peşindeyiz. Deniz seviyesine yakın bir şekilde seyreden güzergâhta ormanları aşıyor, kâh yükselip kâh alçalıyoruz. Denize uzanan her burun, arkasında bizi heyecanlandıran sürprizler barındırıyor. Pek çok yürüyüşçü, Muğla’ya bağlı Eski Datça’dan başlıyor Karya Yolu’nun bu kesitine.
Çatalhöyük’te de şiddet vardı Çatalhöyük kazılarından elde edilen bulgular, avcılığı bırakarak yerleşik yaşama geçen bu toplumda ölümle sonuçlanan şiddet olaylarının yaygın olduğunu ortaya koydu. Avcı toplumlar yaklaşık olarak en fazla elli kişilik topluluklar halinde yaşarken, neolitik çağın bilinen en eski yerleşimlerinden biri olan Çatalhöyük’te nüfusun sekiz bine kadar yaklaştığı biliniyor. Araştırmayı kaleme alan Ohio Devlet Üniversitesi’nden antropolog Clark Spencer Larsen, “Çatalhöyük yerleşik yaşama geçildiği bilinen ilk yer. Burada yaşayanlar küçük bir yerleşimde uzun süre bir arada bulunmak zorunda kalan bir toplumun başına neler geldiyse, buna benzer tecrübeler yaşadılar” yorumunu yaptı.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.