‘’Bence hayatın sorularına direkt olarak başka birinden cevap almaya çalışmak, bir sınavda kopya çekmeye çalışmak gibi. Kendi cevaplarını yaratmak zorundasın. Ve kendi cevaplarını oluşturduğunda onları başka insanlara iletmediğini göreceksin.’’
Yani güzellik hakkında da bir şeyler biliyordu. Güzellik sözcüğünün altını çiziyordu; sadece hoş bir yüz ya da canlı bir manzara değil, sadece bir Yunan Afrodit’i ya da bir Rönesans dönemi nü tablosu ya da bir Turner gün batımı değil, yaşlı bir adamın yüzünden ya da bir sığırın gövdesinden de çıkabilecek bir şeydi.
Mağaranın içindeyiz ve duvardaki bu küçük ışık demeti dünyanın gerçekliğine dair görebildiğimiz tek şey. Ama bu küçük ışık demetinden ne çıkarabiliriz? İşte soru bu. Mağaranın dışındaki dünyayı keşfetmek için zihnimizi kullanabilir miyiz?
Yani hayat sadece bıktırıcı değil, çok da tehlikeli, daha çok Schopenhauer’ın insan hayatıyla ilgili görüşü gibi; bir elde can sıkıntısı, diğerinde endişe.