Elektriğin, ışığın, yıldızların, kuyrukluyıldızların, gezegenlerin, uyduların, sesin, rüzgarın hızı Tanrı'nındır! Buna karşılık, en hızlı tren ya da atlardan yüz kere daha hızlı giden güllenin hızı da bizimdir!
Amerika koynunda yalnızca özgür kişiler barındırmaya başlayalı beri, kölelikten kurtulmuş insancıklar yüklüce bir yevmiyenin kendilerini beklediği her yere koşmaktaydılar.
Kendileri gibi savaşçı insanlar için, ancak zamanın -bazı durum ve koşullarda korkunç bir düşman haline gelen zamanın- yenebileceği bir engele takılıp kalmak ve düşmanın keyfini beklemek gerçekten zordu.
Ay'a gidip orada da yeryüzündeki oyunu, Adem'le Havva oyununu yinelemek mi? İstemem, eksik olsun! Ondan sonra artık yılanların yolunu gözlemek kalır geriye!..
Üç kişinin yiğitlik ve kendilerini adayışlarıyla, ilk bakışta yararsız gibi gözüken Ay'a mermi gönderme girişimi, etkileri hesaplanamayacak, muazzam bir sonuç doğurmuştu. Yolcular yeni uydularında kapalı kalmış, hedeflerine varamasalar bile, Ay'ın bir parçası olmuşlardı; gecelerin yıldızının çevresinde dönüp duruyorlar ve böylece tarihte ilk kez, çıplak gözle Ay'ın gizlerini ,görebiliyorlardı. Nicholl, Barbicane ve Michel Ardan adları bundan sonra astronomiyle ilgili törenlerde anılacaktı, çünkü bu gözü pek kaşifler, insanın bilgisinin çemberini genişletme konusundaki susuzluklarıyla yiğitçe uzaya atılmış, modem zamanların en garip girişimi uğruna hayatlarını tehlikeye atmışlardı.