İnsan doğası, adaletsiz bir eylemin temin edebileceği yakın veya doğrudan çıkara, adaletten elde edilecek uzun vadeli ama gerçek ve büyük bir faydadan vazgeçmek pahasına yönelecek şekilde zayıflık gösterir. Bu Hume'a göre, insanoğlunun telafisi olsa bile tedavisi olmayan bir zayıflığıdır.
Ateizmin nihilistik sonuçlarından korkan, bundan hareketle ateistlerin düzen bozan davranışlarda bulunma ihtimallerinin inananlardan çok daha yüksek olduğunu savunan Voltaire şöyle demektedir: Avukatımın, terzimin, hizmetçilerimin ve hatta karımın Tanrı'ya iman etmesini isterim, korkarım ki ancak böylelikle daha az soyulup daha az boynuzlanacağım.
"Sadece gördüklerimizden emin oluruz; başka hiçbir şeye değil, fakat delile başvururuz; bir sistemimiz varsa eğer, bu sistem olgular üzerine kurulmuştur; kendimizde ve başka her yerde hiçbir şeyi değil, fakat maddeyi algılar, onu görürüz. Öyleyse, buradan hareketle, maddenin hem hissedebildiği ve hem de düşünebildiği sonucuna varmaktayız; evrenin hareketinin mekanik yasalara göre gerçekleştiğini, bütünün maddenin özelliklerinden doğduğunu, onun birleşiminin etkisi, maddedeki değişimin dolayımsız sonucu olduğunu görüyoruz; şu halde, fenomenlerin doğanın sunduğu açıklamasıyla yetiniyor; başka bir açıklama aramıyoruz. Her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu, her sonucun onu zorunlu yasalara göre meydana getiren, bilinir ya da bilinmedik doğal bir nedene bağlandığı, tek bir dünya tasarlayabiliriz; kısacası, kanıtlabilir olmayan hiçbir şeyi olumlamıyoruz."
Kant'a göre; bilgi, insan zihninin yapısına uygun düşen veya kategoriler tarafından düzenlenen mekânsal-zamansal dünyanın bilgisiyle sınırlanmıştır ve mekânsal-zamansal düzene aşkın olan bir varlık alanının bilgisi anlamında bir metafizik( deneyime dayanmayan akıl yürütme biçimi) bilim imkansızdır.