Komünist Devlet, silahlı kuvvetlerin bağlılığını koruyabildiği sürece iktidarını, en aşağı kapitalistlerinki kadar zararlı üstünlükleri kendine sağlamak amacıyla kullanabilir.
Komünizm demokratik değildir. «Proletarya diktatörlüğü» denilen şey aslında, sonradan oligarşik bir yönetici sınıf haline gelen küçük bir azınlığın diktatoryasıdır.
Marx’ın değer kuramını ve onun ortaya koyduğu biçimde «artık değer» kuramını henüz kabul edemiyorum. Marx’ın Ricardo’dan aldığı, «bir malın alışveriş değeri, o malın üretilmesine harcanan emekle orantılıdır,» kuramının yanlışlığını yine Ricardo’nun rant kuramı göstermiş ve Marksist olmayan bütün iktisatçılar bu kuramı çoktan bırakmışlardır. «Artık değer» kuramı, Malthus’un nüfus kuramına dayanmaktadır, oysa Marx bu nüfus kuramını artık değer konusu dışında başka her yer de reddeder. Marx’ın iktisadı, mantıksal bakımdan tutarlı bir bütün meydana getirmeyip, Marx’ın, kapitalistlere karşı bir durum yaratmakta kendi işine gelecek biçimde, eski doktrinlerin kimini red, kimini de kabul edişinden kurulmuştur.
Marx insanların gelişmesindeki ikinci aşamanın bir anlamda MUTLAKA bir ilerleme olması gerektiğine inanıyordu; bu inanışa varmak için hiçbir neden görmüyorum ben.
Tarihsel değişimde diyalektik bir zorunluluk bulunduğuna inanmıyorum; bu inancı Marx, Hegel’den almıştır, ama inancı alırken, bu inancın biricik mantıksal temelini, yani «Fikir»in önceliğini bırakmıştır.