İnsan kendi kendisinin karşısındayken, onun kar-şısında olan “öteki”dir.
K. Marx
Özne “öteki” üzerinden kendisini tanımlar, özne için “öteki” vazgeçilmezdir, varoluşunu tanımlaya-bilmesinin zorunlu koşuludur. Toplumsal anlamda bir yapının kendini tanımlayabilmesi için de “öte-ki”ne ihtiyacı vardır ve “öteki” olmadan kendi konumunu belirleyemez. Örneğin, milliyetçiliğin var olması için bir düşmana ihtiyacı vardır. “Öteki” bir halk, inanç, düşünce ya da farklı olan herhangi bir grup olabilir.
Türkiye’de Ermeniler, Rumlar, Kürtler, Gürcüler, Lazlar, Çerkesler, Süryaniler, Keldaniler, Yahudiler, Araplar, Romanlar, Aleviler, Hıristiyanlar, LGBT bireyler, sosyalistler, komünistler, anarşistler ve daha birçok etnik topluluk, inanç ve düşünce top-luluğu “öteki”dir.
Kuruluşundan bu yana Türkiye Cumhuriyeti “Türk-Sünni” çoğunluğun dışındakileri ötekileştirmiş, sürekli ve sistemli bir devlet politikasıyla onları tehdit olarak görmüştür. Bu tehdit unsurları bazı dönemlerde hedef haline getirilmiş ve sonucunda kanlı olaylar yaşanmıştır. Bu bağlamda medya toplumsal anlamda egemen ideolojinin her gün yeniden üretildiği ve hegemonyanın sağlamlaştırıl-dığı bir mecra olarak önemli bir görevi yerine getirmektedir. Hrant Dink’in öldürülmesi, medya ve bazı odaklar tarafından hedef gösterilen “öteki-gazeteci“nin, devletin içinde bulunduğu bir örgütlenme tarafından bertaraf edilmesidir. Yani Hrant’ın katledilmesi “öteki”nin başına gelebilecek normal bir olaydır bu topraklarda.
“Öteki”leri ve onların medyayla ilişkilerini ele alan bu kitap, Hasan Cemal’in yazısında belirttiği üzere, “demokrasiye, özgürlüğe, farklılığa, çoğulculuğa, hukukun üstünlüğüne, Müslümanlara, Kürtlere, Alevilere, Müslüman olmayanlara çekilen duvar-lar”da bir nebze olsun gökyüzü görebileceğimiz gedikler açma umuduyla yazılmıştır. Bu umut, nefret söyleminin toplumda ve medyada egemen olmadığı bir Türkiye’de, herkesin özgürce “kendi” olabilmesi umududur.