Evet, Osman Amca'nın bir eli yok. Yani protez. “Hep böyle miydi elin?” diye sorduğumda “Evet, hep böyleydi,” dedi. Protez elle doğan bir bebek. Kolunun ucunda küçücük, varla yok arası metal bir şey. Bebek büyüyor ama el hep ufak. Birinci yaş gününde, kolunun ucunda bir oyuncak gibi kalan o ufacık şeyi çıkartıp yerine yaşına uygun daha büyük bir protez takıyorlar. Bebek büyüdükçe protez de büyüyor. Her doğum gününde yeni metal, bir oyuncak takıyorlar kolunun ucuna. O da neşeyle bu yeni elle eski elini çırpıp mama istiyor. Sonra o çocuk büyüyüp Osman Amca oluyor. İnanmam. Osman Amca hep Osman Amca olmalı. Bir elinde proteziyle hep burada çalışıyordu o. Ben olmadan, hatta babam olmadan, hatta fabrika olmadan önce. Başka birinin babasının fabrikasında yine böyle bir makinenin düğmesine basıyor, içinden renkli eşyalar çıkartıp herkese çay ısmarlıyor.
Ayağa kalktım. Cemaatin ortasında bir kişilik boş yer vardı, özellikle boş bırakılmış gibiydi. Bir iki tereddüt ettikten sonra gözyaşlarımı sildim, oraya geçip secdeye kapandım ve beklemeye başladım. Arkalardan bir yerden bir ses geldi. Sonra aynısını öndeki biri tekrar etti. Sonra daha öndeki biri... Söz, sesin geldiği yerde bir güruhu uyandırıyordu. Herkes ayağa kalkıyordu. Söylenen bir söz ve ayağa kalkan insanlar, bir yankı hâlinde bize yaklaşıyorlardı. Bu yankı susan mihrabı tekrar konuşturdu, sütunları ve kemerleri ayağa kaldırdı. Ses bize ulaştığında imamla birlikte ben de söyledim:
-Allahuekber!
Fena şekilde yaralanan ve büyük acılar çekmesi beklenen biri, yaşadığının şokuyla bu olayı unutup hiçbir acı hissetmeyebiliyorsa William da bu şüpheyi, tahammül edilemez yaralar açabileceğinden unutmayı yeğleyip muhtemel bir ızdıraptan kendisini kurtardı ve şarkıyı daha yüksek sesle söylemeye başladı. O söyledikçe istenmeyen düşünce kayboldu. O söyledikçe günahları affolundu. O söyledikçe vücudundaki her bir yara bir anlam kazandı ve bu anlam onu cennete ulaştırdı.
Bugün bir kitap tutuşturdular elime. Üzerinde ismim yazıyordu. Açıp baktım, boştu. "Hayır boş değil," dedi sağımdaki. "Sen göremiyorsun." "Nasıl?" dedim. "Dikkatli bak," dedi solumdaki. "Hanginiz verdi bu kitabı?" dedim. Cevap vermediler.