Müslüman Türk, irfan sâhibi idi. İrfan da ne ki, dersek, bir milletin, îman ve târih yayığında asırlar boyu döve işleye meydana getirdiği derûnî zarâfet, incecik ve medeniyetin parlak terkîbidir. İşte bu terkip, insanoğlunun elinden, dilinden, söz ve davranış olarak taşan bir müstesnâ verim, iç bünyenin sermâye ve zenginliği denebilir. Böylece de toplumun fertleri, sözleri ve hareketleriyle içinde yaşadıkları cemiyeti buyrukları ile inceltip aydınlatmışlardı. Toprak rejiminin sağlıklı zamanındaki tımar ve zeametlerin kolukanadı altında boy ata ata, örfte, âdette, sanatta, zarâfette, îman, basîret ve hikmette asırlarca mesâfe almış Türk cemiyeti nihâyet irfan durağına vararak âdeta cismi ruh olmuş, rûhu da cismine bir ilâhî kaftan giydirmişti.