‘’Ben bir başkasıdır’’ diyen Rimbaud’yu bilmiyordum henüz. İnsanın Ben’ inin, dünyanın bütün insanlarından, doğanın bütün varlıklarından oluşan bir mucize olduğunu, o günlerden kalma bir gizli bilgi olmalı: İshak Amca, Seton Amca, Ohannes Amca, Dudu Teyze, Minas , Daniel, Uripen, Mikail, boyalı yumurtalar...bizi terk etmemişlerdi henüz. Ben bugünkü yaşlarımda onlar o günkü yaşlarında, iyi yürekli bir tanrının zamanın da buluşsak bir gün, şimdi üstünde asfalt yol geçen maşatlıkta, nasıl bir keder nasıl bir sevinç olurdu acep..
Ve sonra yağmurlar... Bulutlar ipe dizilmiş boncuklar gibi inerdi yere ve ayaklarımızdan sırtımıza doğru yağan çamura dönerdi bir solukta. Sonra karın uzun beyaz tarihi... Çöl ve deniz kitapların uzak masallarıydı ama kar alın yazımızdı. Evler, bahçeler, dağlar ve yataklar, hele de ayın halkalandığı gecelerde, bir ıssızlık çanı gibi sesler verir, sesler alırdı. Kar olmasaydı bozkırın yalnızlığı eksik kalırdı. Toprağın iki uzun rengi vardı, sarı ve beyaz...Kadınlar, erkekler ve çocuklar bu iki rengin sarkacında, bir baş dönmesi halinde yaşarlar ve ölürlerdi...
Tamamını kitaptan aldığım bu alıntıyı sizin de okumanızı istedim.
Bazı kitaplar vardır az ve öz dür
Sadece dokunur...