Kitabımızda, Leydi Beatrice’in desteklediği, eski hayat kadınları ve kimsesiz çocukların sığındığı Umut Evi’nin yöneticisi Bayan Alison Taylor baş kahramanlardan biri. Alison, üç sene önce asil nişanlısının hain planını öğrenip son anda elinden kaçmış, ancak kötü kalpli adamın onu ve ailesini öldüreceğinden korkarak isim değiştirerek Londra’ya gitmiş bir Leydi. Korkusundan tanıdıklarına gidemeyince onu himayesine alan genelev patronu Skittle’la yaşamaya başlar. Wakefield Markisi Tristan, eski bir hayat kadını sandığı Alison’ı hem küçümser hem de ona karşı kendini de öfkelendiren bir tutku hisseder. Tesadüf eseri birkaç kez karşılaşmalarının ardından aralarındaki kıvılcımlar artar. Ancak aslında bir hayat kadını olmasa da Alison’ın onunla birlikte olma umudu hiç yoktur. Bakalım kader onları bir araya getirecek midir?
Tristan’ın başlangıçta Alison’ı küçümsemesi elbette sinir bozucuydu. Oldukça kibirli ve buz gibi tavırları vardı. O günün şartlarında bence bu şekilde davranması mantıklıydı, sonuçta bir anda hayat kadını olduğunu düşündüğü kadına çok nazik veya leydi gibi davransa inandırıcı olmazdı. Tristan’ın, Alison hakkındaki görüşlerinin adım adım değişmesi, ona duyduğu arzunun artması, kendini tutma çabası bence çok başarılı yansıtılmıştı. Alison, düşkün durumdaki kadın ve çocuklara yardım etmek için çok çalışmasıyla, gururlu tavırlarıyla beni mutlu eden bir karakter oldu. Her ne kadar gerçek olmasa da son üç yıldır yaşadığı hayat nedeniyle kendini asla Tristan’la birlikte hayal edemese de bence çok asil bir karakterdi.
Ben çok severek ve çabucak okudum. Bu seriyi okumayanlara tavsiye ederim