Günün birinde Kaplan ve Cambaz kitabımı vasiyetim olarak görüyorum, diye itiraf ettim sana. "Bu kitaptan sonra, geleceğimi büyük bir sessizlik olarak görüyorum. Ve kim bilir, sonsuzluk daha önce almazsa beni, belki günün birinde ben de cebimde sadece bir not defteri ve kurşunkalem hafifliğiyle gezebilirim.
Kırk yıldır sırtımda taşıdığım bu küfeyi artık çıkarabilmeyi ne çok arzu ediyorum! Herkesin şahane imge lerle dolu bir çiçek dürbünü sandığı bu küfe aslında sadece kütüklerle, taşlarla, ağır şeylerle dolu.
Büyük piyanist Martha Argerich bir söyleşisinde şöyle dedi: "Piyano çalmak kadar nefret ettiğim bir şey yok." Onun sözlerinin içerdiği tezadı kimse benim kadar iyi anlayamaz.
Sözcükler gerçek bir esinin eşiğinde duruverdiklerinde, dillere pelesenk olmuş imgeleri yineleyerek kaygan yüzeyde kaydıklarında, günbatımlarıyla, çiçekli kırlarla, kelebekler, martılar ve fırtınalı deniz dalgalarıyla dolduklarında, ne denebilir ki?
Babamın evdeki varlığını belirleyen daimi kesintilerdi. Vardı, yoktu, varken de yok gibiydi. Sessizlik, kara gözlük ve dalgınlık. Arada sırada da şiddetli öfke nöbetleri. Bizler onun için ayak altında dolaşan sıkıntılardan başka bir şey değildik. Bizim yakınlığımız onu huzursuz ediyordu. Biz sevgi dolu bakışlarımızla onu seyrederken o bize birer karasinekmişiz gibi bakıyordu.
Dünyamız tersyüz olmuştu. O aptal, o hiçbir şeyi anlamayan, geç ve çoğunlukla yanıt veren, bu sıfatı üstlenmiş her hocanın alay nesnesi olan, öğretmenliğini üstlenmenin olanaksız bir misyon olduğu, tezgâhtarlık yapsa daha iyi olur denen ben, sinema hakkında kesinlikle hiçbir şey bilmeden ulusal bir sınava girmiştim ve yüzlerce rakibi geride bırakarak sınavı kazanmıştım.
Daha on sekiz yaşındaydım. Sınavda görüntüler karşısında hikâyeler uydurmamı istemişlerdi ve ben anlatmıştım. Kurul aptalın teki olduğumu düşünmediği gibi, olağanüstü bir yetenek yakaladığına karar vermişti.
Ama yürekten doğan güç üzerine mezar sessizliği inmiştir.
Zaten başka türlüsünü nasıl bekleyebilirdik ki?
Çağdaş umursamazlığın elinden kurtulan, bir tek bilim tarafından kesin kanıtlanmış olandır. Ve insan bedeni akla hayale gelmeyecek düzeylere kadar incelene bilmiş olmasına karşın, şimdiye dek ruha ilişkin hiçbir ize rastlanmamıştır.
İnsanın anne ve babasına hayranlık beslememesi, onlarla gurur duymaması, hiçbir psikoloğun sırtımızdan indiremeyeceği yüktür.
Bunun için bir teselli, olası bir onarım yoktur çünkü temeller hasar almıştır.
Ve insanın sağlam olması temelinin sağlam olmasına bağlıdır.
O dehşet anlarında, baban sadece sevginin verebileceği güç ve sezgiyle Stefano'yu çatı çökmeden oradan çekip çıkartabilmişti. Bunu bana anlattığında, kendi babamı düşünmeden edememiştim, benzeri bir durumda onun kaçış yolu üzerinde olsak bizi ezip geçmekte tereddüt etmezdi ve sonra o aşırı uç Darwinizm inancıyla ve bütün seçimleri -daha doğrusu seçilmemişleri- belirlemiş olan karma yasasına inancıyla açıklayarak zavallı varlığına mazeret belirlemiş olurdu.
Bizim toplumumuz artık çılgınca ölüsever oldu, bu ölümcül tutku da toplumu özgür kılan her kelimenin düşmanı kıldı. Çünkü kelimeler özgürleştirirse, bir yerlerde kontrolden kaçan bir özgürlük koşulu var anlamına gelir ve bu da hoş görülmez.