Acılar paylaştıkça azalır , sevinçler ise paylaştıkça çoğalır derler. Peki ya yalnızlığa esir düşmüş insanlar ne yapmalı acılarını , sevinçlerini ; ya da yalnızlığı seçenler ?
Deli saçması bir cümleydi bu . Acılar paylaştıkça bulaşır , sevinçler paylaştıkça kıskanç insan toplardı çünkü. Öyle tuhaftı ki insanlık denen tür... Kimi zaman en yakınım dediğin , asla yapmaz dediğin , mutsuzluğunla mutlu olacak hale gelirdi , hatta kimi zaman senin derdini başka insanlara taşıyıp ağızda sakız ederek seni acınacak hale sokardı.
Sevinçlerini paylaştığın ise , mutsuzluğun pençesinde debelenen insanlar , gözleri kıskançlıktan dönerken , senin de mutsuz olman için dua niyetine beklentiye girerlerdi.
İnsan yaşardı. Kimisi yalnız olduğu gerçeğini kabullenerek, kimisi bu gerçeği inkar ederek... Yalnızlık çoğu insanın umursamadığı fakat ber daim korktuğu, kalbinin derinliklerinde karanlığa pusmuş bir düşman gibiydi. Ummadığın bir anda esir alırdı kalbini, ruhunu. Hayat ise bir terazi gibiydi. Bir kefesinde sen olurdun diğerinde ise birlikteliklerin,edindiğin dostluklar,hislerin,yaptıkların... Onlar çoğaldıkça ağırlaşır ve nihayetinde bulunduğun kefe hafif kalır,yukarı taşırdı bedenini; lakin an gelir,yaptığın tek bir şey kalbine öyle bir yük yüklerdi ki... Hayatin boyunca biriktirdiklerinden agir gelir ve bulunduğun kefeyi dibe çeker. En acısı da buydu işte; Dibe vurmak...
Bin kitap tamamen aklımdan çıkmış. Bu kitabı gunler önce bitirmişken ancak şimdi inceleme yazabiliyorum. Neyse... Gelelim kitaba. İlk kitapla Kıyasladığımız zaman çok daha heyecanlıydı (özellikle sonlar)...Tahminimce Kar, benim favorim olacak ve eminim hersey orada çözülecek, bilinmeyen detaylar öğrenilecek. Anlatımı, eğlencesi zaten yine harika! Tavsiye ediyorum