Dağları uçsuz bucaksız sanmıştı. Sahipsiz bir kale, emin bir sı-ğınak sanmıştı. Değildi. Yanılmıştı. Dağlar, yollar parsel parsel bölünmüştü. Yollar sahipliydi. Dereler, pınar başları, düzler, yokuşlar, çalılıklar, sıklıklar, her taraf sahipliydi. Çobanlar, bekçiler, yolcular, oduncular, mantar toplamaya çıkan insanlar... Her biri bir sahip.