Başkaldıran İnsan

Albert Camus
"Başkaldıran İnsan", başkaldırının kendisidir, ama ılımlı ve insanın boyutlarında. "Başkaldıran İnsan", adalete ve özellikle doğruluğa vurgundur, mutlak olan'ın iğvasından, mitoslardan, gurur, horlanma ve kanın romantik başdönmelerinden uzak durur. Ama insan, ne ise, o olmaya yanaşmayan tek yaratıktır. Bu yadsıma onu intihara mı, yoksa bir başkasını öldürmeye mi götürür? "Hayır!" demeyi bilen insandır "Başkaldıran İnsan", ama kime, neye, nerede, nasıl? Başkaldıran insanı kuşatan 'hayır'ın içeriği nedir? Bunun yanıtı "Başkaldıran İnsan"da...
360 sayfa
Reklam

Yorumlar ve İncelemeler

evet mi? hayır mı?
360 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
10 günde okudu
¶¶Başkaldırıyorum o halde varım! ¶¶ ¶¶Başkaldıran insan kutsalın öncesinde ya da sonrasında yer alan, bütün yanıtların insansal, yani usa uygun olarak belirlenmiş olduğu bir düzen isteyen
Başkaldıran İnsan
Başkaldıran İnsanAlbert Camus · Can Yayınları · 20152,968 okunma
360 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Başkaldıran insan, bütün yanıtların insansal yani akla uygun olarak belirlenmiş olduğu bir düzen isteyen insandır. Başkaldırı bizim tarihsel gerçeğimiz. Gerçekten kaçmadığımız sürece, değerlerimizi onda bulmak zorundayız. Kutsalın ve salt değerlerin ötesinde, bir davranış kuralı bulunabilir mi? Başkaldırının getirdiği soru budur. Hayır demeyi bilen insandır ama kime göre, neye göre, nasıl ve nerede'yi sorgulayan kitap. Altını çizdiğim yerlerden, incelemede paylaşmaya değer alıntılar ; "İnsan ne ise o olmaya yanaşmayan tek yaratıktır." "İnsanlar ancak özgürlük için güzel ölmüşlerdir: Bütün bütün öldüklerine inanamıyorlardı o zaman." "Sanat ve başkaldırı ancak son insanla birlikte ölecektir."
Başkaldıran İnsan
Başkaldıran İnsanAlbert Camus · Can Yayınları · 20142,968 okunma
Başkaldırıyorum, öyleyse varız ve yalnızız...
360 syf.
9/10 puan verdi
~~~her şey aynı zamanda hem kendi kendisi, hem de karşıtıdır, bu çelişki başka şey olmaya zorlar her nesneyi~~~ Varoluşçu yazarlardan biri olan
Albert Camus
Albert Camus
'nün 'isyan' fikri üzerine
Başkaldıran İnsan
Başkaldıran İnsanAlbert Camus · Can Yayınları · 20152,968 okunma
Başkaldıran İnsan
360 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
50 günde okudu
Camus’nün isyan anlayışı, varoluşçu bir bağlamda ahlaki bir rehberlik sunar. Sartre’dan farklı olarak, Camus’nün etik anlayışı bireysel özgürlükle sınırlı kalmaz; aksine, başkaldırının bir sorumluluk ve dayanışma bilincine dönüşmesi gerektiğini savunur. Ona göre, insanın isyanı, diğer insanlara zarar vermeden, adaletin ve özgürlüğün sınırlarında kalmalıdır. Başkaldıran İnsan, sadece felsefi bir eser değil; insanı, dünyayı ve adaleti anlamak isteyen herkes için bir kılavuzdur.
Başkaldıran İnsan
Başkaldıran İnsanAlbert Camus · Can Yayınları · 20212,968 okunma
360 syf.
·
Puan vermedi
·
45 günde okudu
Kitap gerçekten kolay değildi, Albert farklı insanlardan örnek vererek bunları sorguya çekip eleştirel bir yaklaşımla süzdükten sonra kendi düşüncelerini ifade etmiş. Kitabı tam olarak çözebilmek için kıyaslama yaptığı yazar veya romanlarla ilgili fikir sahibi olmanız gerekiyor yoksa sadece okuyup geçersiniz. Dil olarak gerçekten ağır bir dili vardı, sindirerek, ağır ağır okunması gereken felsefe baş yapıtlarından biri.
Başkaldıran İnsan
Başkaldıran İnsanAlbert Camus · Can Yayınları · 20152,968 okunma
360 syf.
10/10 puan verdi
Bu kitap geriye baktıkça bana Hem yüzümde utanma, kızarma Hem de gözlerimde o aşkınsal ışık Sonsuz bir parıldamayla, Henüz bilinmeyen gizleri Alçakça vuruyor yüzüme yüzüme… Daha belirsiz, daha bulanık sulara dalmanın vaktidir Bulanmanın, karışmanın, yozlaşmanın bir de Birden gökyüzü krallığına dalmanın vaktidir. Bu kitap zamanın öncesinde ve ötesinde Bilinmeyen tüm yabancılarla selamlaştırır. Selam alanın yığınla dert yığar üstüne, Öncelerin, ötelerin tüm suçsuzların suçlarını Zorbaların cinayetlerini deve gibi üstlenmek ister, Çölde bir başına bırakmak ister. Bir gün zamanın da ötesinde Selamlaşmanın umudu ile. Albert Camus’ye
Albert Camus
Albert Camus
Başkaldıran İnsan
Başkaldıran İnsanAlbert Camus · Can Yayınları · 20152,968 okunma
insan, ne ise o olmaya yanaşmayan tek varlıktır.
360 syf.
10/10 puan verdi
Savaşlara, sanayi devrimiyle birlikte yeniden oluşturulup yeni bir tasarım olarak insanın önüne koyulan köleliğe, sunulan özgürlüğe, politikalara, kutsal kabul gören olgulara, dine, intihar ve ölümlere hatta ateizme bile yapılan bir başkaldırıdır. Nietzsche'nin nihilizmini eleştirirken çıkıp gerçekçi bir tespite; tanrının artık sadece ''ahlak'' kavramı ile insanda bir anlam ifade ettiğini bunun yok edilmesi ile savaşlara, sömürüye, modern köleliğe karşı sadece seyirci kalan tanrı figürünün yok olacağını söyler. Camus ayakları yere basan bir başkaldırı kitabı yazmış. eleştirileri diğer kitaplarındaki gibi oldukça sert. Sadece tarz değişmiş biraz ancak etkisi aynı. Nietzsche ve faşizm bağlantısını eleştirdiği bölümü ayrıca sevdiğimi belirtmeliyim. Diğer kitaplarına nazaran bu kitapta Michel Foucault'yu gördüm. Fikirler öyle senkronize ki acaba esin var mı diye düşünmedim değil. Bu arada kitapta çok sık geçen aktöre kelimesinin karşılığı ahlaktır. Gerekli gördüğüm yerleri belirtirken, kitabın içeriğine girip beğendiğim bölümleri paylaşarak yorum yaparak ilerlemek istedim ama okumayan da olacağı için kitap özeti sunmaya gerek yok diye düşünüyorum. Elinizde mutlaka bulunması gereken bir kitap bu. Keyifli okumalar dilerim.
Başkaldıran İnsan
Başkaldıran İnsanAlbert Camus · Can Yayınları · 20152,968 okunma
360 syf.
·
Puan vermedi
Yaklaşık bir buçuk ayımı alan bir kitap oldu. Sanırım altını çizmediğim sayfası yok denecek kadar az. Çok etkilendiğimi belirterek başlamak istedim. Kitap başkaldırının tarihi üzerine şekilleniyor ve devamında tarih sahnesine çıkmış kalemi ve kimliği güçlü kişiliklere tek tek konu başlıkları dahilinde değinilmiş çarpıcı bir kitap. Hegel,Hegelciler, Marx, Nietzsche,Dostoyevski,Saint-Just, Comte de Lautréamont, Napoleon,Sezar,Turgenyev,Stalin,Mussolini, Hitler…(Liste baya uzun) gibi ünlü lider ve düşünürlerin başkaldırılarının içerikleri nedenleri ve sonuçlarını detaylı bir şekilde ele alışı çok yoğun bir keyif veriyor. Hayır diyen insanların “hayır” larının gölgelerini ve gerçekte ne olduğunu gözler önüne seren bir eser. Genelde bir durumu yaşarken insanlara kuşlar ve gökyüzü gösterilir fakat arka tarafta olayların iç yüzü bambaşkadır. Gerçek başkaldırıyı yapmış insanlarla, başkaldırı yapıyor gibi görünüp ardından yalnızca kendi düşlerini gerçekleştiren insanları aktarıyor. Oldukça sert eleştiriler barındırdığını belirtmek isterim.(Aslında sert değil gerçeklerin yüze vuruşu diyebiliriz.) Tarihe yön veren olaylara değinimi çok muazzamdı. Okudukça yaşamınıza yeni kelimeler ve yeni düşünceleri ekleyebileceğiniz,anlatılan destanlarla asıllar arasında mekik dokuyacağınız, insan doğasını apaçık gözler önüne seren dopdolu bir kitap.
Başkaldıran İnsan
Başkaldıran İnsanAlbert Camus · Can Yayınları · 20152,968 okunma
360 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
10 günde okudu
Mükemmel bir kırılamaz döngü içinde varlığımızı sürdürmeye çalışıyoruz her şeye rağmen. Ama bazen yaşanmışlar, yaşananlar ve yaşancak olanlar yanlış gözüküyor gözümüze. Uyanıyoruz aslında bir nevi. Başkaldırı bu uyanıştır. Başkaldırı, bu döngüyü kıracak güce sahip değil ama önüne taş koyabilecek güçte. Başkaldırı bir göğüs geriş. Albert Camus'un denemesi diyoruz ama çok da bir inceleme kalitesinde bir kitap. Düşünürden tutun da yazara kadar birçok tarihe geçmiş kişinin düşünceleri üzerine alıntılarla incelemeler var. Kitap, toplumdan devrime, doğadan sanata, insandan insana ve hepsinin içinde de başkaldırıyı anlatmış. Çok zorlandığım, gerek terimsel olarak gerek düşünsel olarak, bir kitap oldu. Birçok terimi de bilmediğim için sürekli bir araştırma içinde olmam da yeni şeyler öğrenmeme vesile oldu. Birçok yönden düşünmemi, yeni bakış açıları kazanmamı ve de daha yeni birçok şey öğrenmemi sağlayan çok da güzel bir eser olduğunu düşünüyorum. Okuyun ve de en çok düşünün efendim. Kitapta adı geçen bazı kitaplar; > Hınç- Max Scheler > Doğanın Evrimi- Lucretius Carus > Kayıp Cennet- Milton > Emile- Jean-Jacques Rousseau > Babalar ve Oğullar- Ivan Sergeyeviç Turgenyev > Kapital- Karl Marx > Komünist Manifesto- Karl Marx, Friedrich Engels
Başkaldıran İnsan
Başkaldıran İnsanAlbert Camus · Can Yayınları · 20152,968 okunma
360 syf.
·
Puan vermedi
·
10 günde okudu
Başkaldıran insan, albert camus’nün her açıdan başkaldırıyla ilgili denemelerinin yer aldığı kitabı. kitabın hem dili ağır, hem de birçok yazardan ve onların felsefi fikirlerinden bahsediyor; bu nedenle deneme türüne alışkın olmayan ya da felsefeye yeni başlayanlara ağır ve sıkıcı gelebilir. kitapta doğaötesi başkaldırı, tarihsel başkaldırı ele alındığı gibi, başkaldırı ve sanata da değinilmiş. nietzsche’den, sade’dan, hegel’den, marx’tan bahsediyor camus. başkaldırı ekseni boyunca, camus’nün dünyasında gezmek bu kitabı zevkli hale getiriyor. kitap ilk cümlesinden okuyucuyu yakalıyor aslında: “kimdir başkaldıran insan? hayır diyen biri.” “başkaldırı, haklarının bilincine varmış, bilinçli kişinin işidir.”
Başkaldıran İnsan
Başkaldıran İnsanAlbert Camus · Can Yayınları · 20152,968 okunma

Yazar Hakkında

Albert Camus
Albert CamusYazar · 44 kitap
Varoluşçuluk ile ilgilenmiştir ve absürdizm akımının öncülerinden biri olarak tanınır; fakat Camus kendini herhangi bir akımın filozofu olarak görmediğinden, kendini bir "varoluşçu" ya da "absürdist" olarak tanımlamaz. 1957'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanarak, Rudyard Kipling'den sonra bu ödülü kazanan en genç yazar olmuştur.Ödülü aldıktan 3 yıl sonra bir trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. Hayatı Çocukluğu ve gençliği 20. yüzyılın en güçlü Cezayirli yazarlarından biri olan Albert Camus, 1913'te Cezayir'in Mondovi kasabasında doğdu. Yoksul bir aileden gelen Camus'nün babası bir Alsaslı, annesi ise İspanyol'du. I. Dünya Savaşı sırasında, 1914'te babasını kaybetti. Annesi evlerde hizmetçilik yaparak oğlunu okutmaya çalıştı. Ancak Camus, daha bağımsız bir hayat sürebilmek için evinden ayrıldı. 1923'te liseye, ardından da Cezayir Üniversitesi'ne kabul edildi. Üniversite eğitimi sırasında sağlığı bozuldu ve 1930'da vereme yakalandı. Hastalığı yüzünden üniversite takımının kaleciliğini bırakmak zorunda kaldı. Bundan sonra çeşitli işlerde çalışmaya başlayan Camus, felsefe eğitimini ancak 1936'da tamamlayabildi. 1934'te Fransız Komünist Partisi'ne katıldı. Bu hareketinin kaynağı, Marksist-Leninist öğretisine (doktrinine) desteğinden ziyade, İspanya'da daha sonra iç savaşla sonuçlanacak politik duruma duyduğu kaygıydı. Ancak üç yıl sonra, Troçkist suçlamasıyla partiden atıldı. Camus 1934'te Simone Hie'yle evlendi. Simone bir morfin bağımlısıydı ve Camus'yle evlilikleri, Simone'nun sadakatsizliğine bağlı olarak son buldu. 1935'te "İşçinin Tiyatrosu"nu (Théâtre du Travail) kurdu fakat bu tiyatro 1939'da kapandı. Aynı yıl, verem hastası olduğundan Fransa ordusuna kabul edilmedi. 1940'ta piyanist ve matematikçi Francine Faure ile evlendi ve 5 Eylül 1945'te Catherine ve Jean adlarında ikiz çocukları oldu. Aynı yıl Paris-Soir dergisi için çalışmaya başladı. Daha henüz "Sahte Savaş" olarak adlandırılan II. Dünya Savaşı'nın ilk zamanlarında bir pasifist olarak kaldı. Ancak bu tutumu Paris'in Alman ordusu tarafından işgali ve 1941'de, komünist gazeteci Gabriel Péri'nin gözleri önünde idam edilmesiyle değişti ve onun da başkaldırmasına neden oldu. Paris-Soir ekibiyle Bordeaux'ya gitti ve aynı yıl ilk kitapları olan "Yabancı" ve "Sisifos Söylencesi"ni tamamladı. Camus, Bordeaux'yu 1942'de terkedip Cezayir'in Oran şehrine gitti ve ardından Paris'e döndü. Edebiyat kariyeri Camus II. Dünya Savaşı sırasında Naziler'e karşı oluşmuş Fransız Direnişi'ne katıldı ve bu direnişin bir parçası olarak "Combat" adında bir gazete yayımlamaya başladı. 1943'te gazetenin editörü oldu; fakat 1947'de "Combat" ticari bir gazete olunca buradan ayrıldı. Jean-Paul Sartre ile tanışması burada gerçekleşmiştir. Savaştan sonra, Sartre ve Beauvoir gibi kişilerin buluştuğu Boulevard Saint-Germain'deki Café de Flore'u ziyaret etmeye başladı. Bu yıllarda, aynı zamanda Amerika'yı turlayarak Fransız varoluşçuluğu hakkında dersler verdi. Politik olarak sol görüşlere yatkın olmasına rağmen komünizme karşı çıkması, ona komünist partilerde arkadaş kazandırmadığı gibi Sartre'dan da uzaklaştırdı. Camus, 1949'da vereminin tekrarlaması yüzünden iki yıl inzivaya çekildi ve "Başkaldıran İnsan"ı yayımladı. Bu kitap, Fransa'daki birçok sol görüşe sahip arkadaşı ve özellikle de Sartre tarafından hoş karşılanmadı ve Sartre'la bütünüyle yollarını ayırdı. Kitabının tatsız yorumlarla karşılanması Camus'yü kitap yazmaktan tiyatro oyunları çevirmeye itti. Camus, 1950'lerde kendini insan haklarına adadı. 1952'de Birleşmiş Milletler, Francisco Franco diktatörlüğündeki İspanya'yı üye olarak kabul edince UNESCO'daki çalışmalarını durdurdu ve kurumdan ayrıldı. Ayaklanmalarda insandışı bir sertlik kullanan Sovyet metodlarını eleştirdi. Pasifistliğini koruyan Camus, İdam cezasına karşı savaşını sürdürdü. Cezayir Bağımsızlık Savaşı 1954'te başladığında, Camus kendini ahlakî bir ikilem içinde buldu. Bunun nedeni, Cezayir doğumlu Fransızları tasvir ederken kullandığı sıfat olan "siyah ayak"tı. Ancak, sonunda, savaşta Fransa hükümetini savunuyordu. Kuzey Afrika'da başlayan isyanın, aslında Mısır önderliğindeki yeni-Arap emperyalizminin ve batıya saldıran Sovyetler Birliği'nin işleri olduğunu düşünüyordu. Cezayir'in özerk, hatta bir federasyon olmasını savunuyor; fakat bütünüyle bağımsızlığını desteklemiyordu. Öte yandan, Araplar'la "siyah ayak"ların beraber yaşayabileceğini düşünüyordu. Bu kriz sırasında ölüm cezasına çarptırılan Cezayirlilerin kurtulması için gizlice çalıştı. Camus, 1955 ve 1956 yıllarında Fransız "L'Express" dergisinde yazdı. Bunların ardından 1957 yılında Camus Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandı. Nobel ödülünü aldıktan sonra büsbütün genişleyen ünü, onu XX. yüzyıl dünya edebiyatının başköşesine yerleştirdi. Genel yaklaşım bu ödülün bir önceki yıl yayımlanan "Düşüş" için değil, idam cezasına karşı yazdığı "Réflexions Sur la Guillotine" makalesi için verildiğidir. Stockholm Üniversitesi'nde yaptığı bir konuşma esnasında Cezayir konusundaki hareketsizliğini savundu. Fakat daha sonra Cezayir'de yaşayan annesinin başına ne geleceği konusunda meraklandığını bildirdi. Çelişkili sayılan bu durum Fransız sol entelektüelleri tarafından tepkiyle karşılandı. Ölümü  Camus, 4 Ocak 1960'ta, Sens yakınlarındaki küçük Villeblevin kasabasında "Le Grand Fossard" isimli bir yerde geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybetti. Daha sonra mantosunun cebinde bir tren bileti bulunmuştur. Büyük bir olasılıkla, Camus gideceği yere trenle gitmeyi planlamıştı; fakat arkadaşıyla birlikte arabayla dönmeyi tercih etti. İronik biçimde, Camus daha önce en absürt ölüm şeklinin ne olduğu sorulduğunda, araba kazasında ölmeyi bunlardan biri olarak nitelendirmişti. Kazanın gerçekleştiği Facel Vega marka otomobilin sürücüsü ve yayımcı dostu da Camus'yle birlikte hayatını kaybetti. Camus Lourmarin Mezarlığı, Lourmarin, Vaucluse, Provence-Alpes-Côte d'Azur'de gömülmüştür.  Camus'nün ölümünden sonra telif hakları Camus'nün çocukları olan, Catherine ve Jean Camus'ye devredildi. Ölümünden sonra 1970'te "Mutlu Ölüm", 1995'te de öldüğünde hala bitmemiş olan "İlk Adam" yayımlandı. Camus'ye göre "saçma" Camus'nün felsefeye en büyük katkısı, insanların ne berraklık ne de anlam sunan dünyada bunları aramalarının sonucu olarak oluşan "absürt" fikridir. Filozof bu felsefesini "Sisifos Söylencesi"nde açıklayıp "Yabancı" ve "Veba" gibi romanlarında da işlemiştir. Genelde varoluşçulukla birlikte ele alınan "Absürdizm" (Saçma, uyumsuzluk felsefesi) ile birçok yazar ilgilenmiş ve bu felsefi düşünce akımını kendine göre yorumlamıştır, Camus "saçma"`nın kurucusu değildir fakat bu düşünce akımında önemli bir yer tutar. Camus, makalelerinde okuyanı dualizmle tanıştırır. Mutluluk ve keder, yaşam ve ölüm, karanlık ve aydınlık.. Hayatın çeşitli biçimlerde geçtiğini ve insanın ölümlü olduğu gerçeği de budur. Sisifos Söyleni`de bu dualizm bir çelişki halini alır: Bir yanda yaşayarak hayatlarımıza değer vermekte öte yandan eninde sonunda yok olacağımız gerçeğini de bilmekteyiz. Bu çelişkiyle yaşamak "Absürt"`ün ta kendisidir. Eğer hayatımızın anlamsız ve boşuna olduğunu biliyorsak, kendimizi öldürmeli miyiz? Bu trajedik kısır döngü nasıl aşılabilir? Camus saçma kavramını burada kurar: yaşamın beyhudeliğinin bilincinde olan insan. Fakat Camus intihardan yana değildir, yaşamın anlamsızlığının yok edilemeyeceğinin bilincindedir fakat bununla savaşmaktan kaçınmaz. Varoluşçuluk ve absürdizm hakkındaki görüşleri Bazı eleştirmenler Camus`yü kategorize etmeye çalışarak onun bir varoluşçu ya da absürdist olduğunu söyler. Eleştirmenlerin mi ya da Camus`nün kendi ifadesinin mi doğru olup olmadığı tartışılmakla birlikte, Camus etiketlenmeyi sevmediğini belirterek varoluşçu olduğu tanımına karşı çıkar: "Hayır, ben bir varoluşçu değilim. Sartre ile isimlerimizin yan yana anılmasına hep şaştık. Sartre ve ben kitaplarımızı birbirimizle gerçekten tanışmadan önce yayımladık. Birbirimizi tanıdığımızda ise ne kadar farklı olduğumuzu anladık. Sartre bir varoluşçudur, benim yayımladığım tek fikir kitabı Sisifos Söylencesi`dir ve sözde varoluşçu filozoflara karşı doğrultulmuştur.Camus felsefesini en iyi anlatan sözlerinden biri de; 'hayat hiç bir şey değildir, itina ile yaşayınız.'dir. Hayatın bir anlam aramaya çalışmayacak kadar kısa olduğunu, nihayetinde bir anlamı olmadığı, anlamı olsa bile olmasının hiç bir şey değiştirmeyeceğidir. Bu yüzden insanın yapabileceği en iyi şey hayatını yaşamak olacaktır. Camus hayatın anlamsız olduğunu söylemiştir, fakat anlamsız bir şeyi anlamlı yaşamanın da bir sakıncası yoktur. Bu yüzden Camus'un felsefesi pesimizm veya aşırı bir melankoli değildir. Bir absürdist olup olmadığı hakkında da şunları söyler: "Absürt kelimesinin kötü bir geçmişi var ve bunun beni rahatsız ettiğini itiraf ediyorum. Absürt`ü Sisifos Söylencesi`de ele alırken, bir metod arıyordum doktrin değil. Sistemli bir şüphe pratiği yapıyordum. Daha sonra bir şeyler inşa edebileceği düşüncesiyle "tabula rasa" yöntemini kullanmaya çalışıyordum. Eğer hiçbir şeyin bir anlamı olmadığı varsayarsak, dünyanın absürt olduğu sonucuna ulaşmalıyız. Fakat gerçekten hiçbir şeyin hiçbir anlamı yok muydu? Bu noktada kalabileceğimize hiçbir zaman inanmadım." Camus ve futbol Camus`yle birlikte anılan ve sık sık gönderme yapılan konulardan biri de kaleciliğidir. Bir süre Cezayir Üniversitesi genç takım kaleciliği yapmıştır ve maç raporlarına göre tutkuyla oynayan cesur bir kalecidir. Bir seferinde arkadaşı Charles Poncet "tiyatroyu mu yoksa futbolu mu" tercih edeceğini sorduğunda, "Tereddütsüz futbol" cevabını vermiştir. Tüberküloza yakalanınca futbolu bırakmak zorunda kalmıştır. 1950'li yıllarda bir spor dergisine futbol hakkında bir yazı yazması rica edilince şöyle demiştir:  « Ahlak ve insanın yükümlülükleri hakkında güvenebileceğim ne biliyorsam onu futbola borçluyum.»   Camus, dini ve politik insanların aklımızı karışık ahlaki sistemlerle karıştırmaya çalıştığını böylece aslında basit olan şeylerin olduğundan daha komplike göründüğünü söyler. İnsanlar, politikacılar ve filozofların alanı yerine futbolun basit ahlakına bakmakla daha iyi edebilir.  
30 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.