Öncelikle, öyle kolay okunan bir kitap olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Bu kitabı okumak isteyen kişinin öncelikle yazarında sıkça bahsettiği Dostoyevski’nin “Karamazov Kardeşler” adlı eseri hakkıyla okuyup ondan sonra Sade’yi, Hegel’i, Marx’ı, Scheler’i, Nietzsche’yi biraz da olsun bilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Çünkü Camus, Başkaldıran İnsanı anlatırken çok defa kitabına konu ediyor bu isimleri.
Bolca altını çizdiğim bu kitapta sanat ve başkaldırının Camus’un kalemindeki dansını okurken buluyorsunuz kendinizi… Başkaldıran insanın tanımı ile giriş yapan Camus; Doğaüstü Başkaldırı, Tarihsel başkaldırı, başkaldırı ve sanat ve son olarak öğle düşüncesi ile 5 bölümle kitabını tamamlıyor.
İlk cümlede tüm kitabı özetleyerek başkaldıran insanı ‘hayır’ diyebilen insan olarak tanımlıyor. Bu cümle ile zor bir kitaba başladığımı anlayıp, büyük zevkle kitabı okuyamaya devam ettim ve okumam boyunca İvan Karamazovdan ve onun başkaldırısından kesitler görmek ayrıca ayrıca hoşuma gitti ve Karamozov Kardeşler’i tekrar okuyup daha iyi anlama isteği ile doldum diyebilirim.
Son olarak Camus’un sosyalizmin yetersizliğini eleştirmesi ve bu konuda gayet gerçekçi açıklamalar sunması sosyalizm ile ilgili ne çok az şey bildiğimi yüzüme vurmuş oldu.