Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İslam Dergisi Başmakaleleri

Başmakaleler 1

Mahmud Esad Coşan

Başmakaleler 1 Gönderileri

Başmakaleler 1 kitaplarını, Başmakaleler 1 sözleri ve alıntılarını, Başmakaleler 1 yazarlarını, Başmakaleler 1 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Dünya ancak İslâm gelirse düzelir, insanlar ancak gerçek mü'min olursa iyi insan olur; medeniyet, ilerilik, refah, demokrasi, insan hakları o zaman gerçekten tezahür eder, o zaman her şeyin sahtesi gider, hakikisi gelir.
Sayfa 386Kitabı okudu
Bir müslüman, Resûlullah Efendimizi, kendisinin evladından, anne babasından, bütün diğer insanlardan, sevgili ve dostlanından daha fazla sevememişse -vallahi- gerçek mü'min mertebesine ulaşamamış demektir. Önce Resûlullah, sonra diğer sevgililer.. O derecede sevecek öyle bağlanacak, candan: “Anam babam sana feda olsun yâ Resûlallah diyebilecek.
Sayfa 375Kitabı okudu
Reklam
Bizim ecdadımız kimseye zulmetmedi; gayrimüslimlerle yapılan savaşların çoğu düşmanın hücumuna karşı savunma ve cevap mahiyetindedir. Buna mukabil hıristiyanların çeşitli iç ve dış savaşlarda, sayısız haçlı seferlerinde müslüman, yahudi, hatta hıristiyan halklara karşı yap- tıkları gaddarlık ve katliamlar korkunç rakamlara ulaşır. Yani Hıristiyanlığın, batıl ve yanlış inancına rağmen birtakım ülkelere yayılması yahut da hâlâ tutunması zulme, engizisyona, teröre, baskıya, teşkilatlīlığa, müstemlekeciliğe, emperyalizme dayanır; tıpkı bugün Yugoslavya’da, Kafkasya'da, Afrika’da, Güneydoğu Asya'da olduğu gibi. Buna rağmen onlar, "Usta hırsız ev sahibini bastırır." misali, suçu sömürdüklerine, mazlum ve mustazâflara, masum ve geri kalmış milletlere, mü'min ve müslümanlara atar; Islâm'ı, tasavvufu, takvayı, ihlası karalamaya, yeryüzünden silmeye, ortadan kaldırmaya çalışıp dururlar.
Sayfa 368Kitabı okudu
Bu zamanın müslümanları, herkes, yaşamayı gaye edinmiş, yaşamanın içinde İslâm'a da bağlılığı var. Yani hayatın gayesi ve ana hedefi İslâm'a hizmet değil, yaşamak esas ve o yaşamının, mesleğinin, işinin gerektirdiği işleri yapmak esas; onun arasında da “Mesai dışında olduğu kadarıyla İslâm'la bağlantısı olabilir bir insanın ancak İslâm oratarda uygulanabilir." gibi bir sakat zihniyet içinde müslümanlar. Yani İslâm'ı bir garnitür gibi bir aksesuar gibi düşünüyorlar, ana mesele olarak düşünmüyor müslümanlar. Hayatları, geceleri gündüzleri, akılları fikirleri İslâm'a hizmet yönünde değil. Bu büyük bir kusurdur, yanlıştır. Sahâbe-i kirâmın hayatıyla taban tabana zıttır. Sahâbe-i kirâmın hiçbirinin zihniyeti böyle değildir. Onların mesleklerinin bazısını biliyorsak da bazısının ne yaptığını bilmiyoruz bile, ne mesleği olduğunu, ne meziyeti olduğunu bilmiyoruz ama biliyoruz ki hepsi Allah’ın dinini yaymak için dünyanın her tarafına yayılmışlardır. Kiminin Semerkant'ta kabri vardır, kiminin Mısır'da, Tunus'ta kabri vardır, kiminin Kıbrıs'ta, Anadolu'da kabri vardır, Kafkaslar'da kabri vardır. Dünyanın her yerine yayılmış ve vazifelerini yapmışlardır. Devir gelmiş geçmiş, bizim üzerimize nöbet geçmiştir. Bizim şimdi Allah’ın dinine en güzel hizmet etme görevimiz vardır omzumuzda. Allah'ın huzuruna, yüzümüz ak, alnımızın açık olduğu bir şekilde, vicdanen müsterih otarak, elinden geleni yapmış, takati kadar, takatinin sonunu, âzamîsini, kapasitesinin tamamını kullanmış olarak gitmemiz lâzım. Rabbimize mazeretimizin olması lâzım: “Yâ Rabbi, elimden geldiğince çalıştım." diyebilmemiz lâzım.
Sayfa 364Kitabı okudu
Dünyanın birçok yerinde müslüman kardeşlerimiz var; kardeşimiz olduğu için onları seviyoruz. Mü’min olduğu için mutlaka kâfirden daha öndedir, daha kıymetlidir, imandan dolayı bir meziyeti ve bir şerefi vardır. Ama cahillik, geri kalmışlık, sonuçta İslâmî mânada da onların istenilen seviyeden aşağıda kalmasına sebep oluyor. Acı olan taraf budur. Hem Allah'ın dostu hem de bir sürü kusuru var. Hem Allah ordusunun mensubu hem de bir sürü tenkit edilecek tarafi var. Hem böyle çok şerefli bir görevli, hem de kendi şahsî kusurları ve tembellikleri, kabahatleri dolayısıyla alçalmış bir kadro. Bizim bundan çok rahatsız olmamız lâzım, üzülmemiz lâzım, mensup olduğumuz kapıya gölge düşürmememiz lâzım; mükemmel çalışmalıyız. Müslüman deyince, Allah’ın eri, Allah’ın askeri, Allah'ın sevdiği zümrenin mensubu deyince parmakla gösterilen, her yönden beğenilen insanlar olmamız gerekirdi. Ama bu durumda değiliz. Belki Türkiye'deki müslümanlar başka yerlerdeki müslümanlardan bazı bakımlardan daha ileridir. Ama çalışmalarımızı kifayetli görmüyorum, gayretlerimizi kifayetli görmüyorum, zahmetlerimizi, masraflarımızı kifayetli görmüyorum.
Sayfa 363Kitabı okudu
Üç mühim ve üç vahim savaşın içindeyiz: Bunların birincisi, iman ile küfrün savaşıdır, uzun yıllardan beri sürüyor ama halkın çoğu işin farkında değil; çünkü küfür, maskeli, kamufleli, yağlı-ballı, dallı-güllü, boyalı, paravanalı. Millet uyutulmuş, avutulmuş, kandırılmış; zehri şifa diye içiyor; şerri asrın icabı, modernlik ve medeniyet diye işliyor; şeytana, felsefe, bilim, teknolojinin gereği diye uyuyor; güzelim dinini ve canım imanını gericilik sanıp terk etmiş, cehenneme doludizgin koşturmakta... Düşmanlar da bu işe kıs kıs gülüp küfrün ateşini habire körüklemekte... Bu savaşın hiç şakası yoktur, insan aklını başına toplamazsa hem dünyasını, hem de sonsuz ve ebedî âhiret hayatını mahvedebilir. Onun için herkesin canla başla İslâm'a sarılması, mutlaka Kur'ân-ı Kerîm'e tâbi olması, tamamıyla sünnet-i seniyye-i nebeviyye yolunda, ciddiyetle kulluk vazifelerini başlaması lâzım..
Sayfa 360Kitabı okudu
Reklam
Bir kere, biz mü'miniz, müslümanız, hak yoldayız, Allah’ın sevdiği din üzereyiz; haklıyız, iyi niyetliyiz, temiz kalpliyiz; kimseye haksızlık, kõtülük yapmak istemiyoruz. Yani akıl, mantık, vicdan yönünden, âhiret ve ilahî adalet cihetinden durumumuz sağlam. İşte böyle bir durumda bize saldırılırsa, ölümden, düşmandan korkmaz, kaçmayız. Sonuna kadar aşk ve şevk ile savaşır, ölmekten, şehit olmaktan zevk alırız. Bu bizim tarih boyu en güzel, en güçlü, en sağlam temelimiz.
Sayfa 349Kitabı okudu
Bugün, millet İslâm'ı yemeğin üstüne ekilen tuzdan daha hafife alıyor. Tuz, biber, garnitür, tatlı sos, bilmem ne. Bunun gibi bir şey sanıyor. Yirminci yüzyılın tüm keyif ve zevk hayatını yaşayacak, ondan sonra da arada bir, geceleyin hava karardığı zaman, şimşek çaktığı zaman, gök gürlediği zaman, biraz da ölüm korkusu geldiği zaman, "Benim âhiretim ne olacak, biraz da müslüman olayım, azıcık şöyle, çok fazla değil." diyecek! Bu kadar kolay mı cennet? İmtihan olacaksın; malından, canından, aklından, fikrinden, niyetinden, kalbinden. Allah, “İnandım" deyince imtihansız bırakmıyor. Hayat imtihan.… Her şeyden imtihan olacaksın. Çeşit çeşit zorluklar çıkacak, gene kale gibi sağlam duracaksın, sarsılmayacaksın. Oradan deneyecek şeytan, buradan saldıracak... Oradan bir tazyik gelecek, beri taraftan bir zorlanma! Sen hayır diyeceksin. Sapasağlam duracaksın. Allah celle celâlüh, sadık kul istiyor, sadık!
Sayfa 323Kitabı okudu
Müslüman Allah'a teslim olacaktır. Zaten teslim olmak demektir Müslümanlık. Ne yapacak? “Ben kendimi Allah’ın emrine teslim ettim; ne derse onu yapacağım, ne buyurdu ise hoşuma gitse de gitmese de rahatım kaçsa da kaçmasa da memnun olsam da olmasam da...' "Hoşa gidecek şeyler olduğu zaman varım, hoşa gitmeyecek şeyler or duğu zaman yokum." Böyle Müslümanlık olmaz. Böyle teslimiyet olmaz. Pazarlıklı... Hocamız ne güzel söylemiş kısaca: “Arkadaşlık, ʻpeki' de mekle kaimdir." "Bir arkadaş bir arkadaşa, 'kalk gidelim' dediği zaman, 'Nereye?' derse, o arkadaş değildir." diyor. Neden? “Nereye gidiyorsun?" diye soruyor; hoşuna giderse gidecek, hoşuna gitmezse gitmeyecek. Demek ki kendi keyfinde, arkadaşının gönlünü yapmayı düşünmüyor. “Kalk gidelim." diyor işte. Belki bir işi var, belki bir sıkıntısı var. Önceden dinleyecek, eğlence varsa gidecek, sıkıntı varsa kaçacak. Aş buldun ye, iş buldun kaç, öyle mi? Böyle teslimiyet olur mu? Olmaz.
Sayfa 322Kitabı okudu
425 öğeden 231 ile 240 arasındakiler gösteriliyor.