Başyapıt, resim yapma tutkusu yüzünden yavaş yavaş deliren bir ressam olan Claude Lantier hakkındaydı. Natüralist- gerçekçi bir üslubu olan bu ressam yeteneğine, hırsına ve tutkusuna rağmen başarısızdır. Eserlerini kimse beğenmez, bu durum onu yalnızlaştırır, paranoyaklaştırır. Kitap dönemin Paris’indeki sanat ortamını tüm çıplaklığıyla ele alıyordu. Ayrıca kitabın kahramanı Lantier de Zola ve Cézanne gibi Aix-en-Provence’de yetişmişti. Lantier, Cézanne gibi, devrimci bir ressamdı, eserlerini kimse anlamıyordu. Zola karakterini yaratırken ona yalnızca Cézanne’ın değil, Monet’nin ve Manet’nin özelliklerini de bahşetmişti aslında ancak baskın ve öne çıkan özellikler, Cézanne’a aitti.
…
Bu romanın Cézanne’ı sinirlendiren ve kadim bir dostluğun, kardeşliğin sona ermesine neden olan yönü, belli ki onu düşünerek yazılan Lantier’nin potansiyelini hiçbir zaman gerçekleştirememiş olması ve romanın bedbaht bir şekilde sona ermeseydi. Zola’nın kendisi hakkında bunları düşündüğüne inanmıştı Cézanne. Zola da bu konuda ona hiçbir açıklama yapmamış, hatta bir yanlış anlaşılma varsa düzeltmeye bile çalışmamıştı.
(Sanatın büyük ustaları 8, Cézanne’dan alıntıdır.)