Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması

İdris Küçükömer

Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması Sözleri ve Alıntıları

Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması sözleri ve alıntılarını, Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması kitap alıntılarını, Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İmparatorluk Tanzimat dönemine gelinceye kadar Sultan II. Mahmut'un sert gözüken tutumuna rağmen tam bir anarşik duruma düşmüştü. Bunun bir işareti de 1839'da imparatorlukta hayli ayarı bozuk ve çeşitli paraların tedavül etmesiydi. Sultan Abdülmecid'in cülusunun ikinci yılı bu para anarşisine, Osmanlıların ilk defa tedavüle çıkarmaya başladığı kağıt para da dahil oldu. Ki, bu yoldan kolayca enflasyona sebep olunuyordu.
Bürokrat imtiyazlı yönetici elemanları, sendikalarda hatta parti gibi kuruluşlar içinde de bulabiliriz. Ve bunların tabanla birlikte hareket edebileceğini düşünmek güçtür. Genel gözüken kural, ekonomik gücün politik güce dönüşümüdür. Bunun tersi de olamaz değildi. İşte şimdi Türkiye’de olan budur. Tarih ırmağı sanki geriye akmıştı. Fakat bu geri akan ırmak kaynağını yıkamış ve şimdi açık, duru olarak ileri akıyor sanıyorum. Tarihî Türkiye bürokrasisinin önemli kesiminin sınıfa dönüştürülmesi, politik-militer bir gücün ekonomik güce dönüşmesi demektir. Ve bu yoldan yıkanan dirilen tarih, artık daha belirgin akacaktır...
Sayfa 225Kitabı okudu
Reklam
İkinci Meşrutiyet’te, İslamcı çerçeveye sığınmış halk ile bürokrat kavgasının devamını gördük. Cumhuriyet döneminde de aynı kavgayı görüyoruz maalesef. Kavga, Batıcı olmaktan dolayı ilerici (?) denilen laikler ile dinciler arasında bir üstyapı kavgası halinde bırakılmıştır. Böylece, temel çelişkilere inmeyecek biçimde şartlanan Türkiye ikiye bölünmüştür. Bundan ise, sadece emperyalizm yararlandı. Bugün de öyle görünmüyor mu?
Türkiye'nin ilericileri "sağ" cenahta görülen geniş İslamcı halk kitleleridir. Onlara bu niteliği kazandıran, onların değişmeye ve gelişmeye, dönüşmeye açık olan sosyal, ekonomik istekleridir. Bu istekler üretim güçlerini geliştiricidir, toplumdaki monolitik iktidar yapısını çatlatıcı ve çoğulcudur.
Rönesans, gelişen burjuvazinin bireyci, laik görüşlerinin sanat dünyasındaki gelişimi oldu. Bireycilik, hümanizma hareketi içinde savunuldu.
Bürokratın tutumunu, yerini açıklayan “Devleti Kurtarma” çabalarının yolunu belirten son derece önemli açık ve dramatik ifadeleri yine Cumhuriyet Halk Partisi liderinin Ulus gazetesinde yayımlanan hatıratında buluyoruz. İkinci İnönü Savaşları sırasında Bursa’dan geriye doğru göçen ve içinde subay ailelerinin de bulunduğu bir kafileye rastlanır. İ.İnönü şöyle diyor hatıratında: Kafileyi durdurdum. Subayları bir kenara topladım içinde bulunduğumuz vaziyeti bilesiniz. Bundan başka subay olarak ta yerinizi bilmelisiniz. Padişah düşmanınızdır. Yedi düvel düşmanınızdır. -Bana bakın, dedim. Kimse işitmesin, millet düşmanınızdır.* Cumhuriyet döneminde aynı hikâye devam edegeldi. Tek farkla ki, Osmanlıların son döneminde emperyalizm, madenlere, demiryollarına, kamu hizmeti denen çeşitli işletmelere yabancı sermaye olarak girmiş ve kaçınılmaz Düyunu Umumiye idaresi ile çeşitli kaynaklara el atmış bulunuyordu. Savaş emperyalizm ile Anadolu halkı arasındaki çelişkiyi geçici olarak çözmüştü. Çözüm geçici ya da eksik idi. Çünkü temel çelişki şimdi Türkiye halkı ile yine emperyalizm arasındadır. Bu çelişki tekrar nereden çıkmıştır? Bunun sebebi, Cumhuriyet döneminde üretim ilişkilerine dokunamayan yönetimdir. Kısaca, asıl devrim ve düzen değişikliği sağlayacak yoldan, yani ekonomik yapıdan geçememek bunun sebebidir.
Sayfa 215 - Ulus, 17 Mayıs 1968!Kitabı okudu
Reklam
CHP’nin yurt sorunlarını çözmekte, sözünü çok ettiği bir de metot anlayışı vardır: Pragmatik metot. Bu ad, Anglosakson dünyasından ithal edilmişti. Fakat bürokrat tutuma uyan bir biçimde ele alınmaktadır. Ve şöyle denilmektedir: “Biz yurdun ihtiyacında olduğu şeyleri arayacağız ve gerekeni gerektiğinde o zaman yapacağız”. Burada mesele, pragmatik metodun tenkidi değil, bürokratın kuşkulu, denge arayan tutumudur. Yani gerektiğinde sosyalistleri öldüreceksin, süreceksin, gerektiğinde uluslararası sosyalist kongrelere katılmak isteyeceksin (İttihat ve Terakki’de olduğu gibi); gerektiğinde denge için yukarı kademelerdeki bazı bürokratlara komünist partisi dahi kurduracaksın (1920); sırasında liberal, sırasında devletçi, vs. olacaksın. Köy Enstitüleri’ni kuracaksın, sonra yıkacaksın ve zamanı gelince tekrar savunacaksın. Yabancı sermayeyi kabul edeceksin sonra karşısına çıkacaksın, sonra konsorsiyumu kabul edeceksin. Bugün azgelişmiş ülkelerin gelişmiş ülkelerle ilişkileri ve meseleleri üzerinde oldukça aydınlık bir durum olduğu halde, devrimci denilen CHP’nin devrimci bir teorisi yoktur. Bu olmadan, meselelerimizi çözmek için pragmatik metodu esas almakla nereye varllabilir? Türkiye’de hâlâ karacahilin mutlak miktarı artarken, hâlâ evlerde yakıt olarak %20 civarında tezek kullanılırken, hala karasaban miktarı artarken (İkinci 5 Yıllık Plan), hala her yıl kızamık gibi bir hastalıktan 10-15 bin çocuk ölürken pragmatik metotla nereye gideceksiniz? Batılılaşma adına nereye geldik?
Sayfa 129Kitabı okudu
Kendilerine gerçek solcu adı takan dostlar vardır. Bunlar, dünyanın ekonomik gelişmeleri içinde, petrol bölgesinde, Türkiye’nin ekonomik, politik gelişmelerini araştırmalarla, iyice yerine koymadan, 1920’lerin, İkinci Dünya Savaşı öncesinin tarihî kategorik koşulları içinde yazılmış bazı kitapları, çok kere yanlış gözüken bir biçimde ele almaktadırlar. Türkiye için acele reçeteler vermeden önce biraz değil, çok düşünülmelidir.
Sayfa 156Kitabı okudu
(...) Millî savunmalar da Amerika standartlarına uydurulmaya çalışılınca ne olacaktı? Orduların giyiminden silahına kadar yapılan harcamalarla Amerikan tulumbaları, devamlı olarak Amerika lehine çalışacaktı. Eğitim sistemi de sözünü ettiğimiz tulumbanın bir parçası olarak onunla tamamlaştırılacaktı. Bütün bunlar kapitalizmin işleyişini bilenler için görülmesi güç şeyler değildi. Fakat Türkiye’de bunları anlatma ortamının yaratılmasına, CHP bürokratları engel oldular. Anlatmaya çalışan bir azınlığın ise canına okundu. Evet, Kurtuluş Savaşı’na rağmen, neden tekrar bağımlı hale geldiğimizin açıkça iddia edildiği bir duruma geldik dayandık?
Sayfa 120Kitabı okudu
Sultan Hamid dünyaya gelmemiş olsaydı, yine kendi çağdaşları bir Sultan Hamid’in meydana gelmesine sebebiyet vereceklerdi Yine Sait Halim Paşa’ya göre, Meşrutiyetin, toplumun sosyal determinizm kanunlarına tabi olması şarttır
136 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.