Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması

İdris Küçükömer

Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması Gönderileri

Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması kitaplarını, Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması sözleri ve alıntılarını, Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması yazarlarını, Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Türkiye'nin ilericileri "sağ" cenahta görülen geniş İslamcı halk kitleleridir. Onlara bu niteliği kazandıran, onların değişmeye ve gelişmeye, dönüşmeye açık olan sosyal, ekonomik istekleridir. Bu istekler üretim güçlerini geliştiricidir, toplumdaki monolitik iktidar yapısını çatlatıcı ve çoğulcudur.
İmparatorluk Tanzimat dönemine gelinceye kadar Sultan II. Mahmut'un sert gözüken tutumuna rağmen tam bir anarşik duruma düşmüştü. Bunun bir işareti de 1839'da imparatorlukta hayli ayarı bozuk ve çeşitli paraların tedavül etmesiydi. Sultan Abdülmecid'in cülusunun ikinci yılı bu para anarşisine, Osmanlıların ilk defa tedavüle çıkarmaya başladığı kağıt para da dahil oldu. Ki, bu yoldan kolayca enflasyona sebep olunuyordu.
Reklam
Bu iki aklînin (batıcı-medeniyetçi-laiklik ile doğucu-İslamcılık) çekişmesi kaçınılmaz olarak tâli ve daha çok ideolojik kurumlar üzerinde süregelmiştir. İşte bu tâli çekişmeler zaman zaman son derece şiddetli de olmuştur. Temel çelişkinin belirlenmesini ve çözümünü günümüze kadar engelleye gelmiştir. İşte bu engellemedir ki, ister istemez sonunda, kapitalizmin Türkiye'de çıkar sağlamasını kolaylaştırmıştır.
Halkının katılabileceği bir biçimde gelişmeyen devrim ya da reform hareketi, yalnızlığa, soyutlanmaya, hatta bunların sonucu olarak yapılan bürokratik zorlamalarla, halka karşı düşmeye mahkum oluyordu. Bu zıtlaşma, Anadolu toplumunun tabanındaki çekirdek ya da tohumun yeşerm esini önlemekte, onu hatta çürütmektedir.
256 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
43 günde okudu
Düzenin Yabancılaşması ve Hangi Kesim Sağ, Hangi Kesim Sol?
1960’lı yıllarda entelektüellerin gündemini meşgul eden en önemli tartışma konusu, ‘toplumsal yapı’ ve özellikle Osmanlı’nın üretim biçimi üzerine meselelerdi. 1961 Anayasa’sının sağladığı göreli demokratik ortam, sosyalizmin öne çıkmasını ve devrim stratejileri açısından Osmanlı’nın toplumsal yapısının nasıl tanımlanması gerektiğini ve bu
Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması
Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşmasıİdris Küçükömer · Profil Yayıncılık · 2014135 okunma
Batıda “refah devleti” deyimi ile anılan (aslında çeşitli kategoride sömürge halkları sırtından) kapitalist ülke işçilerini de sistemle tamamlaştırmayı sağlayan düzendir.
Sayfa 26
Reklam
256 syf.
8/10 puan verdi
- "Feodal düzende toprak hakimiyeti, kapitalist düzende sermayenin hakimiyetine dönüşmüştür."  - "Üretim ilişkileri, yeni bir gücün ortaya çıkmasını devamlı olarak engelleyebilmektedir." Çünkü toplumda egemen olan ekonomik güce sahip bu güç (otonomi) hukuki, askeri, siyasi vs. kurumları şekillendirerek bunlar aracılığıyla çıkar sağlayıp rakiplerinin önünü kesebilir. (politik otonomi) - Cumhuriyetin baskısından halkın kendisini savunacağı tek cephe, İslamcı cephe, içe dönük ve kapalı olmaya itilmiştir. - Osmanlı'nın Batı'dan aldığı her yenilikte, kapitalizmin ve kapitalist yaşam tarzının izleri vardı. Kız kulesindeki sepetin içindeki yılan gibi.
Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması
Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşmasıİdris Küçükömer · Profil Yayıncılık · 2014135 okunma
Bürokrat imtiyazlı yönetici elemanları, sendikalarda hatta parti gibi kuruluşlar içinde de bulabiliriz. Ve bunların tabanla birlikte hareket edebileceğini düşünmek güçtür. Genel gözüken kural, ekonomik gücün politik güce dönüşümüdür. Bunun tersi de olamaz değildi. İşte şimdi Türkiye’de olan budur. Tarih ırmağı sanki geriye akmıştı. Fakat bu geri akan ırmak kaynağını yıkamış ve şimdi açık, duru olarak ileri akıyor sanıyorum. Tarihî Türkiye bürokrasisinin önemli kesiminin sınıfa dönüştürülmesi, politik-militer bir gücün ekonomik güce dönüşmesi demektir. Ve bu yoldan yıkanan dirilen tarih, artık daha belirgin akacaktır...
Sayfa 225Kitabı okudu
CHP lideri sık sık “biz başlangıçtan beri ortanın solunda idik” , “sosyalist değiliz ve olmayacağız” ve “bizim asıl rakibimiz TİP’tir” demektedir. Ve asıl ağırlığını, eskiden olduğu gibi, Batıcı-laikler ile Doğucu-İslamcılar arasındaki aldatıcı çatışmasına koymaktadır. Bu biçim bir çatışmanın içine girmekte ve işin garibi bu çatışmayı rejim meselesi (?) saymaktadırlar! Bunların tek anlamı var: CHP lideri, Cumhuriyet’in başından beri olduğu gibi, üretim ilişkilerinde, yani mülkiyetin dağılımı ve elde edilen ürünün bölüşülmesinde esaslı bir değişikliğin araçlarını düşünmemektedir. Kendi deyimleri ile CHP ilk günden beri ortanın solundadır. Türkiye’nin kurtuluşu için üretim ilişkilerinde esaslı değişiklik düşünülmediği için mücadele, laikler ve İslamcıların yüzeydeki Türkiye’yi bölücü mücadelesine dönüyor. Bu mücadele emperyalizmin tam istediğidir. Türkiye’yi dışa karşı bağımsız kılacak bir temel değişikliğin tutarlı araçları CHP’den şimdi beklenemez. Müsaade ediniz de partinin sayın lideri, kendisi için, geçmişiyle tutarlı kalsın. Yani değişmediğini, geçmişte ne idiyse o kalarak noktayı koysun.
Sayfa 222Kitabı okudu
Ayan kalıntısı ya da eşraf ise savaşın kazanılmasını sağlamış bürokratlarla önce anlaşır görünecek; fakat zamanla, başlıca üretim aracı sahibi bir sınıf olarak politik iktidarın kendinin olduğunu gösterecektir. Nitekim Osmanlı Bürokratları geleneğine bağlı kalan Halk Fırkası, Batılılaşma hareketine devrim adı altında devam ederken, Meşrutiyet bürokrasisi karşısındaki aynı köylü, esnaf, din adamları ve âyanın İslamcı cephesini buldu. Terakkiperver Fırka, Serbest Fırka deneyleri budur. Bu fırkaların belkemiği olan âyan artıkları ya da eşrafın, eğer serbest seçim yapılabilseydi, iktidara geleceği muhakkaktı. CHF azınlık iktidarı idi. Bu sonucu gören ve gerçek bağımsızlığın ekonomik bağımsızlık olduğunu söyleyen, fakat yeterli yolu bulamayan millî mücadele kahramanı Mustafa Kemal meyus ve yalnız öldü. Genellikle birbirlerine karşı rakip ve devamlı kuşku içinde bulunan bürokratlar yalnız adamlardır. Nitekim Mustafa Kemal ölürken kendisiyle en karşıt durumda olan kimsenin vaktiyle en yakın çalışma arkadaşı olduğu muhakkaktır (Osmanlılarda da sık sık olduğu gibi). CHP hep böyle kaldı. Karşısındaki gücü görmemiş değildi ve bir deney denendi: Çok ılımlı bir toprak reformu (1945). Sonuç: DP'nin doğuşu ve 1950 Mayıs'ında çarpılma.
Sayfa 216Kitabı okudu
Reklam
Bürokratın tutumunu, yerini açıklayan “Devleti Kurtarma” çabalarının yolunu belirten son derece önemli açık ve dramatik ifadeleri yine Cumhuriyet Halk Partisi liderinin Ulus gazetesinde yayımlanan hatıratında buluyoruz. İkinci İnönü Savaşları sırasında Bursa’dan geriye doğru göçen ve içinde subay ailelerinin de bulunduğu bir kafileye rastlanır. İ.İnönü şöyle diyor hatıratında: Kafileyi durdurdum. Subayları bir kenara topladım içinde bulunduğumuz vaziyeti bilesiniz. Bundan başka subay olarak ta yerinizi bilmelisiniz. Padişah düşmanınızdır. Yedi düvel düşmanınızdır. -Bana bakın, dedim. Kimse işitmesin, millet düşmanınızdır.* Cumhuriyet döneminde aynı hikâye devam edegeldi. Tek farkla ki, Osmanlıların son döneminde emperyalizm, madenlere, demiryollarına, kamu hizmeti denen çeşitli işletmelere yabancı sermaye olarak girmiş ve kaçınılmaz Düyunu Umumiye idaresi ile çeşitli kaynaklara el atmış bulunuyordu. Savaş emperyalizm ile Anadolu halkı arasındaki çelişkiyi geçici olarak çözmüştü. Çözüm geçici ya da eksik idi. Çünkü temel çelişki şimdi Türkiye halkı ile yine emperyalizm arasındadır. Bu çelişki tekrar nereden çıkmıştır? Bunun sebebi, Cumhuriyet döneminde üretim ilişkilerine dokunamayan yönetimdir. Kısaca, asıl devrim ve düzen değişikliği sağlayacak yoldan, yani ekonomik yapıdan geçememek bunun sebebidir.
Sayfa 215 - Ulus, 17 Mayıs 1968!Kitabı okudu
Batıcı bürokrat Jön Türkler'in karşısında Abdülhamid'i vatan haini kabul etmek bence imkansızdır. Tekrar edeceğim, "Muharrem Kararnamesi" ile gelen Düyunu Umumiye, emperyalizmin şartları içinde bürokrat Batılılaşma olaylarının ekonomide yarattığı kaçınılmaz bir sonuçtur. Burada, Sait Halim Paşa’nın başlangıca koyduğum, tutarlı ifadelerini hatırlatacağım. Batılılaşma hareketini yürütenler, mülkiyet-sınıf meselelerini dikkate alamamakla, Batı kapitalizmi karşısında, ondan kurtarıcı nitelikte, üretim güçlerinde herhangi bir başka gelişme yolunu yok kabul etmişlerdir. Durum bu olunca İslamcıların dediği gibi, Batıcılar gâvur yaşantısının taklitçisi olmaktan ileri gidememişlerdir. İslamcılar emperyalizmin, gâvurluğun karşısına çıkmışlar, Batı’yı yermişlerdir. 31 Mart ve benzeri olaylar, hatta Menemen Olayı, Batı emperyalizminin derine inen şartları içinde, üstyapıda İslamcı ve Batıcıların verdiği karmaşık kavganın tek yanlı olmayan örnekleridir. Bu olayların tarihi yeniden yazılmalıdır bence.
Sayfa 210Kitabı okudu
137 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.