Sâmiha Ayverdi ile @kitaplaratutkunmuallime
sayesinde tanıştım. 1905’de İstanbul’da doğan yazar, aldığı eğitimler ve yetiştiği ortam ile kendini çok iyi geliştirmiş ve yaşamı boyunca takdiri üzerinde toplamış. Kendisiyle ilgili şöyle bir açıklaması mevcut:
“Vatan ve imanı, kılıcın iki yüzü gibi birleştirmiş bir âilenin evlâdı olmakla beraber, dünya görüşü ve insanlık anlayışı yolunda atmaya çalıştığım her adımı, hocam Kenan Rif’âî’ye borçluyumdur.”
Okuduğum ilk kitabı ve beni öylesine içine çekti ki kalemi. Kitaplarında genellikle mekân olarak İstanbul ve çevresini aldığı, aile ortamı, tefekkür, fikri ve tarihi konulara yer verdiği bahsediliyor.
“Batmayan Gün” kitabında da baş karakter Aliye’nin arayışına şahit oluyoruz. Eski Türkçe’nin lezzeti, insanı tefekküre sürükleyen sözler, olay örgüsü hepsi muazzam kurgulanmış. Ben büyük bir ilgiyle okudum. Merak eden herkese tavsiye ediyorum. Sevgiyle.
“Her uğradığın musibet, kendi fiili ve kavli hareketlerinin eserleridir. Birinden tokat yerken, kendinin de kime tokat vurduğunu veya vurmak niyetinde olduğunu veyâhut başka bir sûretle etrafını rencide ettiğini düşün! Düşün. Zira en geniş hazine insanın kendi varlığıdır. Bu, öyle bir sonsuzluktur ki, şu koskoca dünya onun köşesinde toz zerresi gibi kalır.” (s.18)
“Tefekkür aşksız olmaz; aşkı olan da hâkikatten uzak kalmaz. İnsan aşkla öyle bir hâle gelir ki, çok defa kendi söyler, kendinden kendi öğrenir.” (s.24)