Kitap kurgu olsa da Alem-104729'un gezegenimizle olan büyük benzerlikleri sebebiyle bazen gerçekliğe dönüşmüş ve yazarın çelişkili ifadeleriyle yüzeysel kalan anlatımı bu kusursuz fikiri biraz sendeletmiş.
Kitabı beğenmiş olmama rağmen yaratım anlarının basitliği ve bilgi verilmemiş olması beni rahatsız etti.
Yine de sıkılmadan okudum
Tavsiyemdir
Bay TanrıAlan Lightman · Aylak Kitap · 2012263 okunma
Bu iki yabancı birbirlerinin yanından geçerken selamlaştılar. Sıradan, basit bir selamlaşmaydı. Gökteki güneşle ilgili bir laftan ibaretti. Biri diğerine bir şey söyledi, gülümsediler ve an geçip gitti. Ne olağanüstü bir olaydı! Kimse fark etmedi benden başka. Ne müthişti! Birbirini daha önce hiç görmemiş ve muhtemelen bir daha hiç görmeyecek iki kişi. Ama içtenlikleri, tatlılıkları, uçup giden hayatın uçup giden tek bir anını paylaşmaları... Sanki biri diğerine bir sır fısıldamıştı. Bir sevgi türü müydü bu? Peşlerinden gitmek, dokunmak, ne kadar sevindiğimi söylemek istedim. Kulaklarına fısıldamak istedim: “İşte bu! İşte bu!”
Cansız maddeyle başlıyorsunuz, kendi başına, diğer ölü şeylere çarpışıp sarsılmaya bırakıyorsunuz, gelişigüzel olaylarla değişmesine ve evrilmesine izin veriyorsunuz ve birden arka ayakları üzerine dikilip, “İşte buradayım. Siz kimsiniz?” diyor.
Nasıl etin doğasında son bulmak varsa, ölümlü zihinlerin doğasında da ıstırap çekmek vardır. Zeka ne kadar yüksekse ıstırap çekme ihtimali o kadar büyüktür.
Ötesi, gizem için daha çok yer vardı. Çünkü bu evrenin içindeki çok zeki bir yaratık, her olayın izini bir öncekine ve ondan öncekine, vesaire, art arda sürebilse bile İlk Olay’dan öncesine geçemeyecekti. İlk Olay’ın nereden geldiğini asla bilemeyecekti çünkü İlk Olay evrenin dışından geliyordu ve söz konusu yaratık asla Boşluğa giremezdi. İlk Olay’ın kökeni daima bilinmez kalacaktı ve yaratık merakla dolanmaya devam edecek ve merakı geriye gizem bırakacaktı. Kısacası evrenimde mantık ve rasyonellik ve örgütsel ilkeler ama aynı zamanda ruhanilik ve gizem de olacaktı.