Bu kitabın kahramanı “Bayan Gulliver” yabancımız değil. Jonathan Swift’in ilk kez 1726’da yayımlanan ve bir yergi başyapıtı olarak edebiyat tarihinde haklı bir yer edinen eserini, okurlar kimi zaman Gulliver’ın Gezileri diye, kimi zaman Güliver’in Seyahatleri diye okuyup tanıdılar. Bu romana aşina olanlar, o dönem İngiltere’sinin yaygın değer ve inançlarının temsilcisi konumundaki bir cerrah ve kaptan olan Lemuel Gulliver’ı da, denize açılıp ortadan kaybolmasından sonra geçirdiği köklü değişimleri de hatırlayacaktır. Ne var ki aynı okurlar, geride bıraktığı saygıdeğer eşi Mary Gulliver hakkında, olup bitenlere çaresizce seyirci kalışı dışında pek bir şey hatırlayamayacaktır.
Şair ve romancı Alison Fell, geride bırakılmış bu silik roman kahramanı için yepyeni bir hayat, yepyeni bir kader hayal ediyor. Swift’in romanında payına fazla bir şey düşmeyen bu kırık gönüllü kadın kahraman, Alison Fell’in hayal gücünü arkasına alarak kendine ait bir maceraya yelken açıyor. Bu yolculuk sorumsuz, sevgisiz ve bencil bir koca yüzünden bastırılmış kadınlığını yeniden keşfetmeye, kendini tanımaya, hayatı ve aşkı öğrenmeye dönüşüyor... Hikâyeyi anlatan ise kuşaklar boyunca sahiplerinin hem sırdaşı ve yoldaşı hem de kölesi olmuş İskoçyalı bir oyuncak bebek Lady Mary. Kadınlık dünyasındaki güzellikten erdeme, annelikten eşliğe, aşktan sevgiye, politikadan ekonomiye, cilt bakımından eğitime, erotizm ve sekse açılan kocaman yelpazede söyleyecek çok şeyi olan bir ateşli bilge.
Bay ve Bayan Gulliver’ların maceraları belki birbirine benzemiyor; ama ikisini birbirine bağlayan ortak nokta, ikisinin de hayat değiştirici birer keşif yolculuğuna çıkmış olması. Bu kitapta “esas kahraman” olan Bayan Gulliver ise kendi ruhundaki hapishaneleri, cinselliğine vurulmuş kilitleri, onu mutlu olmaktan alıkoyan engelleri keşfederek dönüyor bu zorlu ve sürprizli yolculuktan...
Bayan Gulliver Cüceler Ülkesinde zekice kurgulanmış, eğlenceli, kesinlikle cüretkâr ve kadınların dünyasına dair samimi bir roman. Akıcı üslubu, renkli coğrafyası, masalsı gerçeküstücülüğü ve hiç düşmeyen temposuyla benzerine az rastlanan, kesinlikle erkeklerin de okuması gereken bir roman.
