Uzun süre nefret duygularıyla ben de kendime eziyetin en büyüğünü yaptım. Annemin karşısına geçip, küçükken bana yaptığın anneliği sevmiyordum. Senden nefret ediyordum ve bunun farkında değildim. Diyecek cesareti toplamak istiyorum…
Beden Asla Yalan Söylemez çok ağır bir konuyu ele alsa da acayip akıcı yazılmış. Akademik yazma anlamında akıcı. Edebi olarak güzel bir dil kullanımını kast etmiyorum. Makale yazarken kullanılacak basitlikle ve akışkanlıkla yazılmış. Yağ gibi gidiyor.
Nereden fark ettim? Alıntı yapacakken metne başlıyorum, nerede bitireceğimi bilemiyorum. Sonraki cümle, daha sonraki cümle derken koca paragrafın altını çizmiş oluyorum. Bu gerçekten temiz ve akıcı yazmada usta bir akademisyenin kaleminden çıkmış, çok belli.
Kimse kusursuz ebeveynler tarafından yetiştirilmiyor. Eser de bunun sorgusunu yapabilme cesaretini göstererek duygu, düşünce ve davranışlarımızın özüne inmemiz için bize yol gösteriyor. Toplumlar tarafından kişiye dayatılan ahlak kuralları ile aslında hissetmek istediğimiz duyguların çatışması irdeleniyor.
Beden Asla Yalan Söylemez,
Bir an için duraksayıp iki elimin parmaklarını geçmeyen ilk çocukluk anılarımı anımsamaya çalıştım. İçlerinde babamı aradım. Eksiklikler, yanıbaşımdayken yaşayamadıklarım, bazı anlamsız hüzün veren sahneler... Sonra zihnimde bazı akşamlar Ülker'in napoliten çikolatasından getirdiği ve bunun için mutlu olduğum görüntüler canlandı. Kendisine tutunup hüzünle karışık sevinç duyabildiğim, babamla ilgili bir ilk çocukluk hatırası bulduğum için şükrediyorum.
Demem o ki; anneler ve babalar... mutlu, neşeli anılar ekin çocuklarınızın zihinlerine, yetişkin olsalar bile doldurulması güç boşlukları olmasın yüreklerinde. İnanın hiç zor değil. Rabbimden en büyük dileklerimden biri de budur kendi adıma. Nasip olmazsa bile niyetimle haşrolurum en azından.
/Bsa