Jules Verne, genelde çocukken okuduğumuz kitaplarıyla tanıdığımız bir yazar. Fakat bu bilimkurgu dehasına yapılan bir haksızlık. Bunun nedeni, kendi anadili olan Fransızcayla yazdığı eserlerin, o dönem İngilizceye çok basit şekilde çevrilmesiydi. Bu gelenek bizde de devam etmiştir.
Oysa Verne'in güzelim kitapları, sadece çocukların değil, gençlerin bile maceralarından fazlasını içerir. Bu kitaplar, bilimsel birer kehanettir; pek çoğu sonraki yüzyılda icat edilen onlarca teknolojik gelişmeyi müjdeler. Hal böyle olunca, şu kocaman yaşımda bile bu adamın kitaplarının peşine düşmekten alamıyorum kendimi.
Kitaba gelirsek:
Hint güzeli Begüm, eşi ölünce İngiliz subayı bir Fransız ile evlenir. Racaların onca servetini elinde tutan Begüm'ün zihinsel engelli oğlu da ölünce, büyük büyük ninelerinden haberdar olmayan Fransız doktor Sarrasin ile Alman Profesör Schuldtze'ye büyük bir miras kalır.
Dr. Sarrasin, sağlık koşulları mükemmel bir kent kurmayı ve paranın tümünü insan sağlığını düzeltecek bilimsel araştırmalara harcamayı düşünürken, Alman Schultze, ağır sanayi farbrikaları kurarak, yeni ve tehlikeli silahlar icat etmeyi, alman ulusunun tüm gücünü bu silahlandırılmış ve silah üreten bu kente taşımayı, dünyanın en büyük savaş gücü olmayı hedefleyerek mirasın diğer yarısını bu uğurda harcamayı kafasına koymuştur.
Roman, iki dünya savaşını bizlere armağan eden alman milliyetçiliğinin henüz erken dönemlerinde, iki dünya harbinden de çok önceleri yazılmış olmakla birlikte, dünyaya Adolf Hitler"i hediye edecek düşünceleri içinde barındırması ve sonraki on yılları öngörmesiyle muazzam denebilecek türde.