Bazen olur bazen olmaz. Oldu, diyorsan bu huzursuzluk ne, içindeki? Tedirginsin. Kıldığın namazın kabul edildiğinden emin olmadığın zamanlardaki gibisin. İçinde bir kırıklık. Ne zaman emin olunur? Ne zaman tatmin olunur? Ne zaman huzur duyulur?
Şehrin uzak bir noktasına bir kampüs yapılacak.
Yirmi beş sene sonra bu kampüste hoca olacağım.
Dedem ölecek.
Amcam ölecek.
Babam ölecek.
Ev satılacak.
Ben kampüse giderken ve kampüsten dönerken günde iki defa gözüm dedemin evine ilişmesin diye kendimi sıkacağım.
Dalgınlığıma gelince ansızın o resme yakalanacağım.
O yeşil ev, gene o yeşil ev. O bahçe solmuş ve küçülmüş ama o bahçe, gene o bahçe. O kayısı ağacı gene o kayısı ağacı.
Böyle böyle gidip gelirken…
Gözüm o eve ilişti: Evi yıkmışlar!!
Evin yan eve bitişik duvarı duruyor.
O duvarda dedemin hacdan getirdiği büyük saati asılıydı.
Bu çivi, dedemin saatinin çivisiydi…
Büyük mezarlıkta amaçsızca adımlıyordu.Amaçsızca mı? Belki hayatında hiç olmadığı kadar amaçlıca adımlıyordu.Ama hep adımlıyordu. Bu taşlar kimi yüz sene önce, kimi beş yüz sene önce, kimi dün, kimi bugün bu toprakların bağrına, bu insanların, bu günahların ve bu sevapların başlarına saplanmış bu taşlar,onu sağaltıyor ,onu diriltiyor, onu değiştiriyor,onu dönüştürüyor, onu sersemletiyor ama gene de değişmiyor,dönüşmüyor, sersemlemiyor ,dirilmiyor sağalmıyordu.Neden?