Üniversiteden ilk mezun olduğum yıllarda, bin bir heyecan ve yarı âşık bir hâlde yazdığım günlerde de soluğu yine burada alırdım. Yarı âşıktım, çünkü her yazar kahramanlarına biraz âşıktır.
O yıllarda beni içinde bulunduğum her durumdan kolayca söküp, uzaklaştırabilen belki de tek şey, Pink Floyd dinlerken elimdeki hayali gitarla onlara eşlik etmekti.
Hiç bilmediğim, belki de hiç bilemeyeceğim bir uzaklıkta, yaşayıp yaşamadığı bile meçhul olan bu kadına, kelimelerin gücü ile yakınlaşabilmenin verdiği o müthiş haz, bana her şeyi unutturmuştu.