Hüzünle...
Bir iç acısı nasıl anlatılır bilemedim.... Bir insanın iç acısı değil bahsettiğim bir ağacın iç acısı... Kelimelerim asla yetmeyecek bu kitabı anlatmaya... İnsanın dünyaya tabiata taşa toprağa, bir üzüm çekirdeğine nasıl da sağır nasıl da kör olduğunu bir Gürgen dalıyla dertleştim de öğrendim desem asla kafi gelmeyecek biliyorum. O Gürgen ağacına sarılıp ağlasam geçer mi acaba içime kök salan insan olma acısı. İnsanın insana ettiğini kimse etmiyordu elbet ama bu insanın tabiata ettiğini bu evren de hiç kimse hiçbir şey etmeyecekti. Ne diyeyim nasıl diyeyim bilmiyorum... Tüm söyleyeceklerim boğazımda düğümlendi kaldı. Zalim oluşumuz duyarsızlığımız, umarsızlığımız, kendimizi bilmeyişimiz ama her şeyden üstün görüşümüz.... Bu dünyada eşref-i mahlukat olacakken en kahrolası varlık oluveriyor insan.. Gözümüzü gönlümüzü dünyada titreyen tüm her şeye açabilsek duyabilsek onları, bu dünya da yalnız olmadığımızı bu dünyanın sadece bize ait olmadığını öğrenebilsek, bilebilsek, bir kara taşın bilr bu dünyada hakkı olduğunu anlayabilsek her varlığa saygı duyabilsek varlığı için bir ağaca teşekkür edebilsek bir çiçeğe selam verebilsek, bir kuşu alkışlayabilsek.... İnanın dünya hepimize hepimize yeter...
////Çünkü insanların büyük bölümü, birçok güzelliği göremezdi.
Büyük bölümü, birçok güzelliğe dokunamazdı.
Onlar, birer uyurgezer gibi geçip giderlerdi güzelliklerin yanından. Ya da kafalarına taktıkları başka bir güzelliğin peşinden koşarken, onun uğruna birçok güzelliği de ayaklarının altına alıp hiç farkına varmadan acımasızca ezerlerdi.////