İslâm ve Batı'nın iç içe geçmiş tarihinin ana hatlarını tasvir ederken, bu iki dünyayı ayrı ayrı değil, birbirleriyle olan ilişki ve etkileşimleri açısından ele alınmış. Yaklaşık on üç asır geriye giden bu uzun tarihi anlamak için 'ben tasavvuru, öteki algısı, zaman ve mekân tasavvuru, sembolik dil, imgeler ve siyasi terminolojiler üzerinde durarak, onların inşa ettiği anlam dünyalarına nüfuz etmeye çalışılmış. Kendimiz ve başkaları hakkında ne tür kimlik ve benlik tanımlamaları yaptığımıza
biraz daha yakından bakmaya çalışılmış.
Batı'nın İslâm algısındaki sorunlu yönleri tartışılırken, İslâm dünyasındaki Batı tasavvurunun problemli yönlerine de temas edilmiş. Kitabın ana tezlerinden biri de bu. İslâm ve Batı toplumları barışçıl ve adil yaşam formülleri üzerinde düşünürken, birbirlerini ne kadar tanıdıklarının muhasebesini yapmak zorundalar. Öteki algısı, bir kişinin ve toplumun 'ben' tasavvuruna sıkı sıkıya bağlıdır. Batı'nın İslâm algısı, sadece onun bir başka medeniyet hakkında oluşturduğu birtakım gerçek dışı ya da hayali imgeler bürününü ifade etmez. Bunlar aynı zamanda Batı'nın nasıl bir ben' tasavvuruna ve 'ben' bilincine sahip olduğunu da gösterir. Ötekine bakarken, aslın da aynada kendimize bakarız.
Kitapta; İslâm ve Batı ilişkilerini ele alırken, arka planda yatan bu ben-öteki diyalektiğinin izdüşümleri incelenmeye çalışılmış.