Bizim oralarda;yakamozda seyreden vapurları in yerine, buğday tarlalarında süzülen biçerdöverler vardı. Yıldızlar aynı olsa da, sahilde el ele tutuşan gençler yoktu. Saman balyalarını omuz omuza taşıyan, anızlarla beraber kirpiklerini yakan çocuklar vardı. Dizine kadar gelen suyu deniz sanan, Uludağ yerine su deposunun yokuşunda kayak yapan, "boğaz" denilince aklına "yemek" gelen.. Sinemaya, tiyatroya hiç gitmemiş düğünlerde kadın kılığına giren köyün delikanlılarını izleyerek büyümüş, kaşık havasını besmeleden önce öğrenmiş, çilli, yanık ve üç numara tıraşlı çocuklar...
Büyük Firavun bir sivrisinek tarafından öldürülünce diğer Firavunlar çok korkmuşlar. Her şeye tedbir alıyorlarmış ama etrafındaki korumaları onları bir sineğe karşı koruyamıyormuş. Sonunda çözüm olarak etrafında yüzlerce köle gezirmeye başlamışlar ve sivrisinekten kurtulmuşlar. Nasıl olmuş biliyor musun?
"Köleler sinekleri yakalıyormuş" dedim küçük bir çocuğun basit bir mantığı ile. Elbette güldü bu cevabıma.
"Hayır, evlat" dedi. "Bütün kölelerin üzerini bal ile kaplıyorlarmış. Bir nevi sinek çekici yapmış onları. Kendini korumak için onları feda ediyormuş. Böylece hiçbiri sinek firavunlara gitmiyormuş.