Bu yıl benim için James Joyce yılı olacak...
Anlaşılması zor olduğu düşünülen, sadece entelektüellerin tekelindeymiş gibi bir algı yaratılan James Joyce’u tanımak istiyorsanız, çevirmeni Fuat Sevimay’ın bu kitabını okumanızı öneririm. Ben Dublinliler ile başladığım yolculuk esnasında keşfettim bu kitabı.
16 Haziran 2013’te Gezi Parkı Direnişi’nin vuku bulduğu günde James Joyce kendini Taksim’de buluyor. Öbür dünyadan buralara kadar gelip, çevirmeni ile karşılaşmasının elbette bir nedeni var. Sıradan insanları edebiyata taşıyan, halkı sanatla buluşturan bir yazar James Joyce.
“-Neymiş efendim, Odisseas veya Shakespeare’i sular seller gibi bilmeden, Ulysses’i asla anlayamazmışsın. Portre’yi okumak için ille de Aristo mantığını, felsefesini, dahası Hıristiyan ilahiyatını bilmem şartmış. Bak dikkatini çekerim, Finnegan’ı anmıyorum bile. Hep fasa fiso. Seçkinci kafalar. Olmaz böyle şey vallahi ayıptır ayıp.”
Bu kitap bir biyografi değil, kurgu ama içinde James Joyce’a ait sözler var, anıları var... Onu ve eserlerini okuyup anlamamız için müthiş bir istek veriyor. Gizemli bir dünyanın kapılarını aralıyor. Okuyucu olarak tek yapmamız gereken korkmadan o dünyaya adım atmak.
Henüz bitmedi kitabım, özellikle bitirmiyorum. James Joyce kitapları ile eş zamanlı okurken bana Joyce ve Fuat Sevimay eşlik etsin istiyorum.