28 Şubat'ta üniversitelerde oluşturulan baskı ortamında "bacılarımız peruk takmamalı, başlarını açmamalı" deyip sakallarından kurtulma gerekçesini "jilet elimden kaydı" cümlesiyle açıklayan "erkek"leri gördü bu gözler. Bir müddet sonra okul önlerinde "direnen" bacılarını nasıl yalnız bırakıp sınavlara sıvıştıklarını da...
(...)
Bir yozlaşmadan söz edeceksek, bir deformasyondan, bir çürümeden söz edeceksek benim oyum önce erkekleredir hacım. Çünkü sen (yani ben) "muhafazakârların takıldığı mekânlarda" sabahlara kadar nargile çekip okey oynayınca hiçbir sorun yokmuş gibi yapmanın yolunu bulur, bunu kendine izah edebilirsin. Aynı ortamda bir "şallı" grubu, azıcık yüksek sesle gülse "bunlar hep böyle" cümlesini de yapıştırırsın ama.
Çünkü Türkiye'deki modern cemaatler Süleymaniye Camii'nin yanında tezgah açıp başörtüsü satmakla yetinmek istemiyorlar. Anlamlandırmakta zorlandığım biçimde "daha güçlü, daha zengin, daha nüfuzlu, daha muktedir" olmak istiyorlar.
Anlamlandıramıyorum, zira asıl işlevlerinin "şuurlu Müslüman birey", "hizmet eri", "gönül insanı" yetiştirmek olduğunu iddia eden modern cemaatlerin bazı hareketlerini hiçbir kalıba sığdıramıyorum.
Falanca yere bir vali, bir daire başkanı, bir emniyet müdürü mü atanacak? Modern cemaatin biri hemen "mutlaka bizim bir arkadaşımız oturmalı o koltuğa" diyor ve sıvıyor kolları.
Kutuplaşmaktan hiç çekinmezler fakat sürekli de kutuplaşmaktan şikâyet ederler. Sorsanız acayip "insan sever"dirler ama her gün insana hakaret etmenin bir yolunu bulurlar.