Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda

Yılmaz Özdil

Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda Posts

You can find Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda books, Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda quotes and quotes, Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda authors, Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda reviews and reviews on 1000Kitap.
Peki bu sefer ne konuşulmuştu? “İmralı tutanakları” Milliyet gazetesinde yayımlandı. Memlekete adeta nükleer bomba düştü. Apo’nun “sansürsüz” açıklamaları, Türkiye’nin hem geleceğine, hem de son 10 senesine dair çok çarpıcı ipuçları veriyordu. “Türkler iyi bilmeli, üst düzey savaş olur. Şimdiye kadar yaşadıklarımız devede kulak kalır. Benimle oyun oynanmayacağını AKP’ye iyi anlatın. Bu olmazsa, 50 bin kişiyle halk savaşı olacak” diyordu. Açık açık “rejim değişikliği” olacağını söylüyordu. “Yepyeni bir Cumhuriyet kurulacak” diyordu. “AKP’yi 10 senedir ayakta tuttuğunu… İktidarı AKP’ye altın tepside sunduğunu… AKP’nin olgunlaşması için bilerek beklediğini… Senelerdir sabrettiğini” anlatıyordu. MİT Müsteşarı’nın savcılık tarafından ifadeye çağrılmasını “darbe” olarak yorumluyordu. Tayyip Erdoğan’ın “vatana ihanet” suçundan tutuklanacağını fark edince, Tayyip Erdoğan’a yardımcı olmak için devreye girdiğini ve bu diyalog sürecini başlattığını söylüyordu.
Tayyip Erdoğan, Mardin’de konuştu. “Milliyetçiliği ayaklar altına almış bir iktidarız” dedi. “Biji Erdoğan” pankartları açıldı.
Reklam
Sözlerinin devamında anlaşıldı… Bülent Arınç, Abdullah Öcalan’ın gençken namazında niyazında bi delikanlı olduğunu açıkladı. “Size üç arkadaştan bahsedeyim” diye başladı ve anlattı… “Birisinin adı Durmuş, birisinin adı Yakup, birisinin adı Abdullah… Tapu Kadastro Meslek Lisesi’nde arkadaşlık yapıyorlar. Okulun karşısında yurt var. Anadolu’dan gelen bu öğrenciler bu yurtta kalıyor. Üçü de namaz kılıyor, üçü de inançlı insanlar. Çok iyi arkadaşlıkları var, Maltepe Camisi’ne gidiyorlar, ders çalışıyorlar. Aradan seneler geçiyor, bunlardan birisi Hukuk’ta okurken benim de arkadaşlığımı yapan Durmuş Yılmaz olarak Türkiye’de Merkez Bankası Başkanı oluyor. İkincisi Yakup İnce, Medine-i Münevvere’de mühendis olarak çalışıyor. Üçüncüsü de Abdullah Öcalan… Birbirini çok seven, namazı beraber kılan, orucu beraber tutan, iftarlara, sahurlara beraber kalkan bu insanların hayatları hangi noktada kesişmiş, hangi noktada ayrılmış… Abdullah Öcalan belki bir karanlığın kurbanı olarak bu yollara götürülmüş, sevk edilmiş, içinde MİT’in parmağı da olabilecek şekilde, şimdi İmralı’da tecrit halinde yaşayan bir insan. Ama bir çocukluğu, bir gençliği var” dedi. Yani bi tek “zavallı Apocuk” demediği kalmıştı! Ahali henüz farkında değildi ama “süreç” başlamıştı.
Bedevi, çöl falan derken… Tayyip Erdoğan Mısır’a gitti. Döner dönmez, “Muhteşem Yüzyıl” dizisini yerden yere vurdu. “Bizim öyle ecdadımız yok, biz öyle Kanuni tanımadık, ömrünün 30 yılı at sırtında geçti” diye bağırdı. “Dizinin yönetmenini ve yayınlayan televizyonun sahibini kınadığını” söyledi. Durup dururken kafayı niye Kanuni’ye taktı derseniz… Hükümete yakın gazeteciler açıkladı. “Muhteşem Yüzyıl” dizisi Mısır’da da yayınlanıyordu. Başbakan Mısır’a gittiğinde, iktidardaki dinciler şikâyet etmişti, “Bu diziler ecdadınızı haremle maremle kötü gösteriyor” demişlerdi. “Kınıyorum” lafından sonra diziye bi haller oldu. Hürrem aniden türban taktı, namaza başladı. Haremdeki göğüs dekolteleri, hamam sahneleri kayboldu. Saray’a ramazan geldi, komple oruç tutmaya başladılar.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Mekke Belediyesi’yle protokol imzaladı. Bundan böyle, hac ve umre dönemlerinde Mekke’nin çöpünü İstanbul Belediyesi toplayacaktı. İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş “Kutsal toprakların temizliği bizim için büyük nasip, bize verilmiş en büyük hediye” dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığı’na 2013 bütçesinden 4 milyar 600 milyon lira ayrıldı. Böylece, Diyanet’in bütçesi, sağlık, içişleri, dışişleri, kültür bakanlıkları dahil, 11 bakanlığın bütçesini geride bıraktı.
Reklam
Dinin siyasete alet edilmesi konusunda eşsiz bir örnek sergilendi. AKP Kırklareli İl Başkanı, Hazreti Muhammed için AKP amblemiyle broşür şeklinde nüfus cüzdanı çıkardı, Tayyip’i Peygamberimizin çocukları arasına koydu… Skandalı TBMM gündemine taşıyan CHP’nin müftü milletvekili İhsan Özkes, “İlahiyat bitirdim, master yaptım, Mısır’da okudum, Peygamberimizin çocuklarından birine Tayyip dendiğini, ilk defa Tayyip Erdoğan zamanında duydum” dedi
Balyoz kararının verildiği gün… Başbakan “İmralı’yla yeniden görüşmeler olabilir” dedi. Zamanlama gayet netti. TSK’yla hesaplaş. PKK’yla helalleş. Görmemek için bakarkör olmak gerekiyordu.
ÖSYM’nin yaptığı “avukatlar için hâkim ve savcılık sınavı”nda soruların araklandığı ortaya çıktı. Sınav iptal edildi. Böylece… Hâkim-savcı olmak isteyen bazı avukatların, bildiğin “hırsız” olduğu anlaşıldı.
Atabeyler Çetesi’nin mahkeme kararı açıklandı. Altı sene evvel, taaa 2006’da “Başbakan’a suikast yapacaklar” diye yaygarayla tutuklanmışlardı. Aralarında binbaşıların, yüzbaşıların bulunduğu bütün sanıklar beraat etti. Suikast muikast yoktu. Çete mete yoktu. Beraat etmişlerdi ama maalesef iş işten geçmiş, hepsi TSK’dan atılmıştı. Pırıl pırıl subayların hayatları kaydırılmıştı. İftiralar günlerce manşet yapılmıştı, beraat etmeleri tek sütun bile verilmedi.
Reklam
Vurulduktan 13 gün sonra… Uçağımızın enkazı, Amerikan gemisi Nautilus tarafından 1260 metrede bulundu. Türkiye’nin elinde o derinlikte arama kurtarma yapabilecek kabiliyette gemi yoktu. Amerikan Deniz Araştırma Vakfı’na ait Nautilus’tan yardım istenmişti. Yüksek çözünürlüklü sonarları, dalgıç robotları, mini denizaltısı bulunan Nautilus, sadece 11 milyon dolardı. Devlet büyüklerimize 60 milyon dolara 70 milyon dolara VIP uçaklar alan Türkiye’nin, böyle gemilere verecek parası yoktu
Tayyip Erdoğan, angajman kurallarının değiştiğini açıkladı. Suriye’den sınırımıza yaklaşan her askeri unsurun hedef muamelesi göreceğini söyledi. Sonra gitti, pilot montu giydi. Burundan pervaneli yerli malı eğitim uçağı Hürkuş’un kokpitine oturdu. Başparmağıyla tamam işareti yaptı. “Türkiye’nin büyüklüğünü test etmeye kalkanlara haddini bildiririz” dedi. Sanırsın, uzay mekiğinin kokpitindeydi! Fotoğraflar çekildi, canlı yayınlar yapıldı. Tören bitti… Hürkuş’u ittire ittire hangara götürdüler. Çünkü uçaktı ama sadece kaportası uçaktı. Henüz uçmuyordu. Bu kitabın piyasaya çıktığı Eylül 2013’te hâlâ uçmuyordu. Türkiye’nin höt-zöt’leri “iftar topu”na benziyordu. Parça tesirsizdi. Çok gürültü çıkarıyorduk ama, neticede kurusıkıydı.
Geçen sene Mayıs ayında Sağlık Bakanımız tarafından “gözlerin görmediği halde sana iş vermişiz, daha ne istiyorsun?” diye azarlanan görme engelli vatandaşımız, işten kovuldu. Hastane santralında taşeron çalışıyordu. Fırçayı yerken manşetlere çıkmıştı. İşten kovuldu, tek sütun haber bile olmadı.
Şanlıurfa Cezaevi’nde isyan çıktı. Yatakları ateşe verdiler. 13 tutuklu ve hükümlü dumandan boğularak hayatını kaybetti. Niye isyan ettiler diye bakılınca, anlaşıldı ki… 264 kişi kapasiteli cezaevine 1057 kişi sokuşturulmuştu. Ülke bu hale gelmişti. Cezaevlerinde nefes alacak yer kalmamıştı. …» Samsun-Canik’te sel oldu. 12 kişi öldü. Dere kenarına inşa edilen TOKİ evlerinde boğularak can vermişlerdi. Bu evler “yıldız gibi parlayan proje” sloganıyla pazarlanmıştı.
O günlerde ahalimiz farkında değildi ama… Peş peşe gelişen ve birbirinden bağımsız gibi görünen bu haberler, 2013’te patlak verecek olan “başkanlık-özerklik” pazarlığının işaret fişekleriydi.
992 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.