Bertrand Russell Yaşamı

Herbert Gottschalk
Dünya­nın yazgısıyla ilgilenen bir bireyin, şu ya da bu yoldan politikaya girmesi gerektiği açıktı. Öte yandan, bir si­yasal parti üyeliği, er ya da geç, kesinlikle dogmatizme götürüyor ve böylece doğrunun nesnel araştırılmasıyla çatışıyordu.
Sayfa 66 - Alaz YayıncılıkKitabı okudu
Savaşları önlemenin tek yolu, bü­tün ülkelerde eşit biçimde öğretilen ortak bir uygarlık ülküsü uğruna, dar-düşünceli ve bağnaz ulusçuluğun bırakılmasıdır.
Sayfa 79 - Alaz YayıncılıkKitabı okudu
Reklam
Büyüğün elinin çocuğa vurması ilk savaş eylemidir. Ondan da, zincirleme bir tepkiyle, halka geçer.
Sayfa 79 - Alaz YayıncılıkKitabı okudu
"Üzüntü, endişe ve öfke hiçbir işe yaramayan duygulardır."
Öğrendiğimiz her şey bize sözcüklerle gelir. Eğer sözcükler herhangi bir durumda yanlış kullanılırlar­sa, o zaman anlatımını üstlendikleri anlam tümüyle çarpılır ve sonuç olarak biz dünyanın yanlış bir betisi­ ni ediniriz.. Demek ki düşünceyle varlık arasındaki uyum, sözcüklerin doğru kullanılışına bağlıdır.
Sayfa 34 - Alaz YayıncılıkKitabı okudu
Çağımızın en büyük sorunu; akıllılar hep kuşku içindeyken aptallar küstahça kendinden emindir...
Reklam
"dünyanın en büyük problemi, akılsız ve fanatik kişilerin kendilerinden son derece emin olması, buna karşılık zeki insanların sürekli şüpheler içinde olmasıdır."
Gerçekte öyle çok okuyordu ki daha on altı yaşında az daha görme yetisini yitirecekti. İşte bu sıralarda din sorunlarıyla ilgilenmeye ve özgür irade, ölümsüzlük ve Tanrı sorunları üzerinde düşünmeye başladı. Bu ilgiyi serbest düşünceli vasisi körüklüyordu, fakat onun etkisinin büyüme çağındaki çocuğun inancını yıkacağından haklı olarak korkulduğundan adamın işine son verildi. Oysa bu, at kaçtıktan sonra ahırın kapısını kilitlemekti; şüphe tohumları ekilmiş bitmişti.
Nasyonal Sosyalizmin dünya için ne denli tehlikeli olduğunu açıkça görebilmesine karşın Bertrand Russell yine de onun insanlık düşmanı sadizmini düşük değerlendirmişti. Kendisi, insanın yapabileceği kıyacıl sapıklıkları anlayabilmek için, Hitler ve yandaşlarını eyleme geçiren ilkel dogmatik güçlülük şehvetinden çok uzakta kalmıştı. Bertrand Russell’ın buradaki düş kırıklığı, Hitler gibi bir olguyu, özgür bir insan toplumunca hemen kökü kazınacak bir geçici delilik olma dışında bir şey olarak kavrayamayan normal ve dengeli bir adamın düş kırıklığıydı. Batı dünyasındaki herhangi bir uygar ülkenin böylesine çılgınca ve kıyacıl düşüncelerin egemenliği altına düşebilmesi onun için anlaşılmaz bir şeydi.
Reklam
Gizem hoşIuk verir ama biIgisizIiğe dayandığından biIimseI değiIdir.
Bertrand Russell, proletarya diktatörlüğünün yalnızca bir sözcükler biçimi olmadığını, Rusya’dakinin ise gerçek bir diktatörlük olduğunu ve kendini kabul ettirmek için her şeye baş vurabileceğini belirtiyordu. Hoşgörüsüzlüğü ve bağnazlığı suçluyordu, çünkü bunlar insanları kendi türdeşlerinin yıkıntı ve bezginlikleri karşısında körleştiriyordu. Bolşevizm kendisi bir amaç olup çıkmıştı ve şimdi kendi kurallarının bireylerin mutluluğu üzerindeki etkisine ilgisiz kalıyordu. Böyle bir bağnazlık insan acılarını azaltmak değil, ancak artırmakla sonuçlanabilirdi. Bolşevizm dinin özniteliğini benimsemişti ve bu, bir zamanlar hıristiyanlığın düştüğü bütün yanlışlara yeniden düşmek oluyordu. Bertrand Russel bolşevizmi din ile ilk ölçüştürenlerden biri olmuştu. Bolşeviklik, bir kolu da tam o sırada Ingiltere’de kurulmuş olan ve İngiliz sosyalistlerince, başka partiler gibi o da bir parti olarak görülen, Komünist Parti ile aynı şey değildi. Bertrand Russell’ın son vardığı sonuç, komünist hükümetlerden herhangi bir biçiminin İngiltere’de kurulduğunu göstermekten üzüntü duyacağıydı, çünkü onu İngiliz öz niteliğiyle tam karşıtlık durumunda görüyordu.
Bertrand Russell’la T. S. Elliot’un sıcak arkadaşlıklarının ilk bir kaç yılından sonra, ikisi de, ortak yanlarının gitgide azalmakta olduğunu görmeye başlamışlardı, çünkü Elliot her gün biraz daha kiliseye yaklaşarak felsefeden uzaklaşıyordu. Eski günlerin arkadaşlarından her biri başka bir yola gidiyordu. Bertrand Russell’la Bertnard Shaw uyuşamıyorlardı, çünkü Shaw, Stalini ve rejimini yürekten destekliyor ve onun çirkin yanlarını görmeye yanaşmıyordu. Bu, Bertrand Russell’ın çok sert bir takım sözcükler kullanmasına, hiç çekinmeden, yıkıcılıktan, delilikten ve dar düşüncelilikten söz etmesine neden oluyordu. Bu nitelemeler onur kırıcı görüldü ve ayrılık tam oldu.
Russell, 1898'de Hegel’i yeniden okudu ve bu kez bu adamın matematik üzerine söylediği her şeyin bir ‘bulanık saçmalık’ olduğu sonucuna vardı.
Resim