Thomas Benhard’ın anlatımı çok farklı. Ben biraz Oblomovluk yapan Oblomov’a benzettim. Bir türlü yazmak istediği kitabı yazamıyor, yazmamak için bahane bulmaya çalışıyor. Tam bir Oblomov Beton'daki karakter. Bunu yaparken sanki bilinçli değil, bir an geliyor çok yerinde tahliller yapıyor, an geliyor ablasını, dünyayı, insanları, şehri suçluyor, an geliyor herşeyin bilincinde, an geliyor kararsızlığın doruklarında. Sorumluluğu birine atmadan geri durmuyor. Şizofrenik tavrı ile kaybeden bir şahsın gözünden, oldukça gerçekçi hayata dair tespitler okuyoruz. Tam olarak Şizofren değil, tam deli de değil, tam bilinçli de değil, kararlı ve tutarlı da değil aslında tam da insan gibi. İçimizde yaşadığımız bunalımlarıçoğu zaman görmezden geliriz ve kabul etmeyiz . İşte o bunalımların, gel gitlerin, kendimizle olan savaşın o kadar farkında olan bir “deli” karakter yaratmış yazar. Viyana’dan ne kadar nefret ettiği konularına geldiğinde, kendinizden de parçalar bulabiliyorsunuz. İstanbul’un keşmekeşliğinden şikayet ederken başka dünyaların sorunsuz olduğundan dem vuruyoruz. Gerçeğin öyle sandığımız gibi olmadığımızı gözler önüne sürüyor Bernhard. Bilinç akışı çok güzel yansıtılmış bu metinde. Kesinlikle okunmalı.