Kim gerçek özgürlük diye bir şey olmadığını ona fısıldayabilir? Özgürlüğe ne kadar yaklaşırsak gitgide artan bir telaşla ulaşabileceğimiz bütün zincirlere dokunmaya çalışıyoruz. Kendi özel mecburiyetlerimiz bizi yanılgıların peşinden koşturuyor. Zincirlerin uzunluğu serbestliğimizin sınırlarını ortaya koyuyor, sadece kaderimizden tatmin olarak o zincirlerden bağımsız yaşayabiliriz. Zincirlerin en ağırı bizim kendi arzularımızdır. Ancak arzularımızı yok edersek kurtulma çabamızdan vazgeçebiliriz.
...ama hiçbir zaman "anne" diye hitap etmiyor. O kelime artık yok, aklının bir yerlerinde kaybolmuş. Bir gün o kelime fırına üflenecek ve soğuk, açlık ve yorgunluk ile birlikte sel gibi akacak, oğlanın hissettiklerini uyku bile teselli edemeyecek.
Kim ona gerçek özgürlük diye bir şey olmadığını fısıldayabilir? Özgürlüğe ne kadar yaklaşırsak gitgide artan bir telaşla ulaşabileceğimiz bütün zincirlere dokunmaya çalışıyoruz. Kendi özel mecburiyetimiz bizi yanılgıların peşinden koşturuyor. Zincirlerin uzunluğu serbestliğimizin sınırlarını ortaya koyuyor, sadece kaderimizden tatmin olarak o zincirlerden bağımsız yaşayabiliriz. Zincirlerin en ağırı bizim kendi arzularımızdır. Ancak arzularımızı yok edersek kurtulma çabamızdan vazgeçebiliriz..
İnsanların detaylara çok meraklı olduklarını düşünüyor. Ama önemli olan bütünü görmek, detaylar sadece bütünlük içinde anlam kazanır, aksi taktirde boşlukta sallanır; alındaki kırışıklığın sadece penceredeki bir çatlak gibi görünmesi mesela..
Ne dendiği hiç önemli değil, biri onunla konuşsun da. O zaman dünyada başka insanların da olduğu ve insanların birbiriyle konuştukları hatırlanıyor. Ve belki bir gün ekmek ve kıtlıktan, açlık ve hastalıklardan başka şeyler de konuşulabileceğine dair bir umut doğuyor..