Vahşi hayatta özgürce yaşama güdüsüyle doğan "Beyaz Diş"in varoluşunu "insan tanrılar"a devrederek doğasına aykırı, onlara bağımlı olarak verdiği yaşam mücadelesi anlatılıyor kitapta.
Başlarda National Geographic belgeseli izliyormuşum gibi hissettim. Betimlemeler o kadar güzeldi yani. Sonrasında Beyaz Diş'in "insan tanrı" olarak tanımladığı insanların, zulmü ve bu zulüm karşısında Beyaz Diş'in çaresizliği yine derinden etkiledi.
Bir kurt hikayesi gibi görünsede verdiği mesaj aslında o kadar anlamlı. Doğada tüm canlılar belli bir fıtrat üzere dünyaya geliyor. Bazısı fiziksel özellikleri ile öne çıkarken, bazısının gücü, bazısının zekası daha baskın oluyor. Bu özelliklerinin farkına varamayanlar ne yazık ki baskı ve sindirilme neticesinde silik, sinmiş bir şekilde hayatlarına devam etmek durumundalar. Yazarında bir çok yerde bahsettiği "hamurun yoğurulması" gerçekten çok önemli. Şiddet ve baskının hakim olduğu bir çevrede yetişenlerde bu dürtülerin öne çıkması kuvvetle muhtemel. Özünde iyilikte olsa, sevgisiz, şiddetin egemen olduğu bir ortamda yetişen canlılar öfke, nefret gibi duyguların mahkumu oluyorlar ne yazık ki. Güçlü olanın zayıfı daha doğrusu zayıf gördüğünü, zayıfında gücü yeteni ezdiği bir dünyada yaşıyoruz maalesef. Tek ve en önemli eksiğimiz SEVGİ. Varoluşumuza büyük anlamlar katacak olan sevgiyi neden birbirimizden esirgeriz hiçbir zaman anlamadım ve anlamayacağım. Üstelik bedava.
Ben okurken çok keyif aldım. Özellikle sonlarını tebessümlerle okudum. Şiddetle tavsiyemdir.
Keyifli okumalar.