-Ülke halkının çoğunluğunun böyle ilkel, görgüsüz ve eğitimsiz kalmasına seyirci kalmak ayıptır, suçtur. Uygarlık meşalesiyle aydınlanan bir insanın buna duyarsız kalması cinayettir.
“Halk için yüreği sızlayan ve okuryazar olan herkes, mutlaka bu kitapları okumalıdır. Bu kitaplar körlerin gözlerini açar, ruhu henüz tamamen körelmemiş biri, bu kitapları okuyunca utancından kızarır.”
"Milyonlarca halk bedenen, ruhen, fikren ve ahlaken çürüyor da, hiç kimse bu kokuşmuşluğu görmüyor. Herkesin karakteri bozulmuş veya herkes bu yozlaşmışlığa alışmış da bunu doğal bir durum sanıyor sanki. Ama bu böyle mi olmalıdır?"
Tüm mesleklerde olduğu gibi, öğretmenlik mesleğinde de ruhu öğretmenliğe yabancı olanlar var. Onlar zanaatçı bile değiller. Daha da kötüsü, onlar kendi öğretmenlik emeğini sevmeyen, mesleğe beddua eden gündelikçilerdir. Böylelerine benim dostça tavsiyem; okulun bırakın. Kendinize yeni zanaat arayın. Bürolara gidin. Ticarete başlayın. Ne biliyorsanız onu yapın, sadece yerinizi serbest bırakın ki, buralara şimdi maneviyatı güçlü, bilgisi engin kişiler gerek…
“haydi bakalım, şimdi odanıza çekilin, gürültü etmeden kendi kendinize oynayın.” derler.
Aslında bunun anlamı şudur:
“Başımızdan defolun da ne isterseniz yapın! Sadece bizi rahatsız etmeyin.”
Finlandiya' da halkın zihni derin bir uykuya dalmaz, devrilen bir ağaç gibi çürümez. İnsanlar fakirliğe razı gelmeyi istemiyorlar. Başkasının iredesine bel bağlamazlar:
"Her şey olacağına,varır" demezler