İlkçağ'dan Yeniçağ'a

Bilgi Felsefesi

Sara Çelik

Bilgi Felsefesi Sözleri ve Alıntıları

Bilgi Felsefesi sözleri ve alıntılarını, Bilgi Felsefesi kitap alıntılarını, Bilgi Felsefesi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ölümsüz akıl-nous, şu ya da bu nedenle İdealar dünyasından bu dünyaya düşüp ölümlü bir bedenle birleşerek, bir doğum süreci yaşanınca miras olarak getirilen İdea bilgilerinin hiçbir aktüelliği kalmamış, bir başka deyişle bunlar tümüyle unutulmuşlardır. İşte bu nedenle bunları yeniden anımsayarak bilince getirmek ve bu şekilde ideaların bilgisini elde etmek gerekiyor. Ama bunlar zihinde zaten varolan bilgiler oldukları için, bir başka deyişle daha önceden öğrenilmiş oldukları için, bunları yeni baştan öğrenmekten söz etmek anlamsız olacaktır. İşte bu nedenle ideaların bilgisi yani gerçek bilgi/episteme öğrenilmez, sadece anımsanır (anamnesis). Platon'un bilgi kuramına atfen, kısaca "bilgi anımsamadır", deyişinin anlamı da buradan gelmektedir (Çelik 2010; 71-72).
Platon, Parmenides'in "gerçek varlığın bilgisi salt akılla kavranır" deyişinden oldukça etkilenmiş görünür ve bu nokta yaklaşımında belirleyici bir rol oynar; çünkü akılla kavranan varlığın ya da varlıkların duyusal nitelikli yani somut olmaktan daha çok soyut yapılı, tinsel varlıklar olması gerektiğine hükmederek, bu asıl varlığın ya da varlıkların birtakım kavramlar, fikirler olduğunu ilan etme yoluna gider. Bunları kendi deyişiyle, İdealar-Formlar olarak adlandırır. Bu kavramlar, bu dünyadaki imitasyon varlıkların özünü anlatan, ya da aynı gruba giren varlıkların tümünde de ortak olarak bulunan nitelikleri bir bütün olarak dile getiren 'tümel' nitelikli kavramlardır. 'İnsan', 'hayvan', 'bitki', 'masa', 'ev' gibi cins / tür kavranılan; ayrıca soyutlukları kolayca görülebilen, 'adalet', 'cesaret', 'iyilik', 'güzellik' türlü değer kavramlarıdır. u halde değişmeden, ne ise o olarak kalan asıl varlıklar, yani İdealar-Formlar bu türden varlıklardır ve gerçek bilgi, asıl bilgi de işte bunların bilgisi olacaktır ya da olmak zorundadır. Çünkü Platon'a göre değişmeden, hep doğru olarak kalacak olan bilgiler, yine değişmeden, hep ne ise o olarak kalan varlıkların bilgisi olabilirdi ancak (Çelik 2010; 59).
Reklam
Yeni Platonculuk: Plotinos'un Bilgibilimsel Görüşleri. Kurucusu Plotinos (M.S. 203-270) olarak kabul edilir. Bu felsefi yaklaşım, 'Yeni Platonculuk' olarak adlandırılan, daha çok Platon'un metafizik görüşlerinin etkisi altında oluşturulmuş, ama Aristoteles felsefesinden de önemli izler taşıyan, dinsel renkli, mistik yönleri ağır basan bir yaklaşımdır. Plotinos'un yapıtı, Enneadlar adını taşır. Bu yapıt öğrencisi Porphyrios tarafından elli dört yazısı dokuzar dokuzar bir araya getirilerek altı kitap halinde düzenlenerek oluşturulmuştur. 'Enneadlar' teriminin anlamı 'Dokuzluklar' demektir (...) lotinos'a göre varoluş skalasında ruh bedenden daha yüksek bir düzeyde yer alır ve bedenden, yani maddeden daha önce varlığa gelmiştir. Bu nedenle ruhun bedene bağımlı olmayan kendine özgü işlevleri vardır. Sözgelimi farkına varmak (algılamak), anımsamak, düşünmek ve bilgi üretmek ruhun kendi içinde gerçekleştirdiği edimlerdir. Yani algı, bellek ve düşünme yetileri ruhta bulunan yetilerdir (Çelik 2010; 141).
Öncelikle gerçekten bir şeyler bildiğini sanan kişiye durumun hiç de öyle olmadığını göstermek ve kişiyi söz konusu alandaki bilgisizliğine ikna ettikten sonra, artık gerçek bilgiyi aramaya hazır hale geldiğini ve asıl araştırmanın bundan sonra başlayacağını telkin ederek, kişiyi bu yöne yönlendirmektir. Bütün bunlar aslında hiç de kolay değildir. Sokrates bakımından hem riskli hem de oldukça sabır gerektiren bir süreçtir. (Çelik 2010; 47).
Bacon'ın bilimsel yöntem adına öne sürdüğü görüşler, daha çok tümevarım yönteminin gelişim sürecinde bir basamak olarak görülebilir. Yöntem ve bilgi üzerine ana kitabı Novum Organum (Yeni Organon) ve öteki önemli yapıtı Nova Atlantis (Yeni Atlantis) adını taşımaktadır. Bu iki yapıtta da bilimsel bilginin yüceltilmesine tanık olmaktayız. Ayrıca bilimsel gelişmelerin toplum yaşamında sonuç olarak ortaya çıkardığı gelişmelere ve kolaylıklara Bacon sık sık parmak basmaktadır. Bu konu üzerine, De Dignitate et Augmentis Scientiarum (Bilimlerin Değeri ve Çoğalıp Büyümeleri Üzerine) adlı bir yapıtı daha vardır. Bacon, tüm bu yapıtlarında, bilimsel gelişmelerin toplum yaşamında sağladığı teknolojik ilerlemelere ve refah düzeyini arttırmadaki rolüne ve önemine sık sık vurgu yapmaktadır. "Bilgi güçtür" inancıyla yola çıkan Bacon'ın bilgiden anladığı, hiç kuşkusuz bilimsel bilgidir. Bilimsel bilgi aracılığıyla, doğanın bilinmezlikleri çözüldükçe, insan doğa olaylarıyla daha kolay başa çıkabilmekte, olaylar insanı değil, insan olayları yönetir hale gelmektedir. Bu açıdan Bacon'un şu sözü de çok ünlüdür: "Bilmek doğaya egemen olmaktır." (Çelik 2010; 219).
Rönesans döneminde, Aristoteles felsefesi ile Hıristiyan teolojisi arasındaki zoraki sentez, giderek ve sonunda tümüyle çözülünce, Aristoteles öteki filozoflar arasında herhangi bir filozof konumuna düştü. Gerçekte Rönesans döneminde (15. ve 16. yüzyıllar boyunca) antikitenin tüm değerleri, felsefe ve kültürü, insanlara kılavuzluk edecek biricik kaynak haline geldi (Çelik 2010; 205).
Reklam
Bonaventura, Platoncu öğretideki aşın kavram realizmini kabul eder. Bunun sonucu olarak da tümel kavramlar Tann'nın zihninde prototip olarak bulunurlar ve Tanrı bunlara göre olgusal şeylerin formunu verir ve anlan varlığa getirir. Skolastiğin tüm öteki düşünürleri gibi o da akıl ve inanç arasındaki ilişkiler üzerine olan tartışma ile işe başlar. Ona göre tüm bilimler teolojinin hizmetçisi olmaktan başka bir şey değildirler (Çelik 2010; 185-186).
Görüldüğü gibi Plotinos, varlıkbilimsel açıdan biricik ve asıl gerçeklik olarak Tanrı'yı kabul edince, Tanrı bilgisi de tüm bilgi türleri içinde, değeri ve önemi en yüksek olan bilgi türü haline gelmiş oldu. Bu sıralarda gelişmeye ve yerleşmeye çalışan Hıristiyanlık dininin birkaç yüzyıl içinde kendi teolojik, felsefi ve kültürel sistemini oluşturması sonucunda Tanrı bilgisi, 15. yüzyılda başladığını kabul ettiğimiz Rönesans dönemine dek, bilginin biricik prototipi olma özelliğini sürdürmüştür (Çelik 2010; 145).
Herakleitos, evrensel yaratıcı aklı (logos'u) kabul eden bir düşünürdür. Biz insanların akıl ve akıl yürütme gücüne sahip olabilmemiz için, bu evrensel akıl ile ilişki içine girebilmemiz gerekmektedir. Uykuda iken duyu organlarımız dış dünyaya kapalı olduğu için, ruhumuz logos ile bilinçli bir bağ kuramıyor. Bu bilinçli bağı ancak uyanık iken kurabiliriz. Çünkü uyanık iken duyu organlarımız dış dünyaya karşı açık olduğundan bizi çevreleyen evrensel akıl, duyusal açıklıklardan ruhumuza doluyor, ruhumuz onunla bütünleşerek, hem bilinçlilik hem de düşünme ve akıl yürütme gücü kazanmış oluyor (Çelik 2010; 27).
Platon, mutlak bilgiye konu olması bakımından Parmenides'in yukarıda betimlediğimiz asıl-gerçek varlık kavramını kabul eder. Ancak değişen, duyusal varlıkların dünyasını salt bir yanılsama-illüzyon olarak da görmek istemez. Çünkü tüm bir doğa dünyası bu kategoride yer almaktadır. Onun bu konuya getirdiği açıklama kısaca şöyledir. Bu duyusal varlıklar olgusal olarak vardırlar, ama özleri bakımından gerçek varlık kategorisinde yer almayıp, gerçek varlığın dünyasının bir tür taklitleri-kopyaları ya da yansımaları olarak vardırlar (...) Onun için bu taklit-imitasyon varlıkların da bir tür bilgisi söz konusudur. Bu bilgiye 'duyu bilgisi' ya da 'duyusal bilgi' diyoruz (Çelik 2010; 58).
Reklam
Modem bilimin başta gelen kurucularından birisi olarak kabul edilen Nicalaus Copernicus, De Revolutionibus Orbium Coelestium adlı yapıtında yeni bir astronomi kuramı geliştirdi. Buna göre Güneş evrenin merkezinde yer alıyor, Dünyamız belli bir yörünge üzerinde Güneş'in etrafında dönerken aynı zamanda kendi ekseni etrafında da dönüyordu; bu durum öteki gezegenler için de geçerliydi hiç kuşkusuz. Dünyamız kendi ekseni etrafındaki dönüşünü bir günde, Güneş çevresindeki dönüşünü de bir yılda tamamlamaktadır. Copemicus'un bu açıklaması Aristoteles'ten bu yana geçerli olan geleneksel açıklamanın tam tersi idi. Geleneksel açıklama Aristoteles-Ptolemaios kuramı olarak bilinen yer-merkezci kuramdır (Çelik 2010; 211).
Her bir alanın kendine özgü doğruluk (hakikat) ölçütü vardır ve bunlar birbirine indirgenemezler. Çifte hakikat öğretisi denen şey budur. Ockhamlı bu öğretinin, gücünü koruması bakımından dinin lehine olduğunu düşünüyordu. Çünkü felsefe ve bilimin doğruluğunun kaynağı akıl iken teolojinin doğruluk kaynağı imandan başkası değildi. Böylece tüm Skolastik düşünürlerde olduğu gibi Ockhamlı'nın öğretisinde de akıl ve inanç-iman ayrımı sıkı bir biçimde korunmuştur. Çifte doğruluk öğretisinden çıkan sonul sonuç şudur: Felsefi ve teolojik doğruluklar birbirlerinden bağımsız oldukları için, biri ötekinden türetilemez. Ayrıca bunlar farklı doğruluklar olarak birbirleriyle çelişik bir konumda değillerdi (Çelik 2010; 202).
Tıpkı Platon'da olduğu gibi Plotinos'a göre de gerçekten varolan şey değişmeyen, hep kendi kendisiyle aynı kalan şeydir. Oysa nesnelerin bir çokluğu olarak karşımıza çıkan ve varlık derecelenmesinde en aşağıda yer alan maddesel dünya sürekli değişim içinde olduğu için, gerçeklikle hiçbir ilişkisi yoktur. Şu halde değişmeyen gerçeklik, bu maddesel dünyadan farklı bir şey olmalıdır. Bu farklı yapıdaki asıl gerçeklik Tanrı'dır, Bir'dir. Tanrı bu dünyadaki her şeyin ötesinde yer alır, bir başka deyişle bu dünyaya aşkındır (Çelik 2010; 144).
Aristoteles (M.Ö. 384-322) mantığın kurucusudur. (...) r. Aristoteles mantık üzerine yazdığı kitapların tümüne birden Organon adını vermiştir. Bu genel ad altında altı kitaptan söz edebiliyoruz. Bunlar: 1- Kategoriler, 2- Önerme Üzerine, 3- I. Analitikler, 4- II. Analitikler, 5- Topikler, 6- Sofistlerin Yanlış Çıkarımları üzerine. Belki bu bağlamda Metafizik adlı yapıtının da sözünü etmek kısmen doğru olabilir (Çelik 2010; 89).
Bu açıklamaların ışığında Plotinos'un ruhu üç parçalı ya da üç evrede iş gören olarak düşündüğü kolayca görülebilmektir: Birinci aşamada duyu algısı işbaşındadır ve ruh beden ile olgusal bir birliktelik içindedir; ama o ölçüde de kirlenmiştir, bir başka deyişle çirkindir. Çünkü beden varlık skalasında ruhun altında bir başka deyişle de en
16 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.