Bilinmeyen Yönleriyle Abdülhamid

Joan Haslip

Bilinmeyen Yönleriyle Abdülhamid Sözleri ve Alıntıları

Bilinmeyen Yönleriyle Abdülhamid sözleri ve alıntılarını, Bilinmeyen Yönleriyle Abdülhamid kitap alıntılarını, Bilinmeyen Yönleriyle Abdülhamid en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sürgüne gönderildiğinin ilk haftalarında Abdülhamid, hareminin ortadan kaldırıldığını ve kadınlarının dağıtıldığını gazetelerden öğrendi, İttihatçılar yüzlerce kadını Kafkas ve Balkan köylerine birer tamim gönderip eskiden kızlarını veya kızkardeşlerini satmak ve kaçırtmak suretiyle kaybetmiş olan kimseleri, masrafı hükümetten verilmek suretiyle İstanbul’a dâvet ederek akrabalarını geri almak hakkını tanıdılar.
Eğer Abdülhamid Ermeni hâdiseleri karşısında soğukkanlılığını muhafaza edebilmiş olsaydı, isyana iştirak eden Ermenilerin pek az miktarda olduğunu anlayabilirdi. Vaadedilen imtiyazların verilmesi ve İdarî İslâhatın yapılması suretiyle Ermeni halkın büyük ekseriyeti, protestan misyonerlerinin veya kendi başpikoposlarının tavsiyelerini dinlemeye temayül gösterebilirlerdi. Abdülhamid’in düşüncelerinin aksine olarak, bunlar şiddete müracaata aslâ taraftar değillerdi. Fakat Padişah makul olabilecek herhangi bir teklifi artık kabul etmiyordu. Bir tek Ermeninin adından bahsedilmesi onu çileden çıkarmaya kâfi geliyordu. 1891 yılının başlarında bir akşam Vambery’e dedi ki: “Sana temin ederim ki Ermenileri dize getirmekte geç kalmayacağım. Onları susturacak çareyi gayet iyi biliyorum.” Vambery o geceyi büyük bir endişe içinde geçirdi. Nitekim iki gün sonra bu endişesi tahakkuk etti; Padişahın bir iradesiyle “Hamidiye” adı verilen ve Kürtlerden, Çerkeslerden ve Gürcülerden ibaret bir başıbozuk süvari birliği kuruluyordu. Bu birlik, Ermeni âsileri tenkil etmek üzere harekete geçecekti. Büyük bir kumar oynamaktaydı.
Reklam
Şimdide Rus Çarı Putin'le dostluk kuruldu
Alman ittifakına açıkça muarız olan Vambery’e Abdülhamid bir gün demişti ki: “Alman İmparatoru ile tesis ettiğim dostluğu tenkit faydasızdır. Çünkü bütün Avrupalılar bana mümkün olan her çeşit fenalığı yapmak istedikleri şu sırada, dostluk ve yardım eli uzatan yegâne millet Almanlar olmuştur.”
Padişahların makyaj merasimi eski günlerde, Fransız krallarınınki ile boy ölçüşecek kadar teferrüatlı ve karışıktı. Fakat Abdülhamid bunu çok basitleştirdi. Sabah tuvaleti ve giyimi yarım saatten fazla devam etmezdi. Bu sırada yanında bulunmakla vazifeli olanlar, nâzırlar kadar nüfuz ve kudret sahibi kimselerdi. Bunlardan Lütfi Ağa, herkesin çekinip nefret ettiği, kölelikten yetişmiş bir şahıstı. Fakat padişahın o kadar itimadını kazanmıştı ki, şehzadelerin hareketlerini bile bu adam kontrol edebiliyor ve icabında onlar hakkında hafiyelik yapıyordu. Haremağası Behram Ağa ise, padişahın en mutemet bir hafiyesiydi. Fakat bu şahısların en mühimmi ve en nüfuzlusu, padişahın süt kardeşi olan İsmet Ağa idi. İsmet Ağa, esvapçıbaşı olarak daima padişahın yanında bulunurdu. Abdülhamid ile Arnavut süt annesinin bu oğlu karşısında çok garip bir benzerlik vardı. Vücutları hemen hemen birbirinin aynıydı. Padişahın bütün elbise ve üniformalarının provası İsmet’in üzerinde yapılırdı. Hattâ bâzı merasimlerde halkın karşısına Abdülhamid yerine İsmet çıkarılırdı. Yıldız’da otuz sene müddetle padişahın huzuruna serbestçe girip çıkmak imtiyazını muhafaza edebilen yegâne adam bu İsmet oldu. İşte Alman İmparatorunu karşılamak üzere padişahın son hazırlıklarını ikmal eden de İsmet idi.
Küçük Abdülhamid diğer kardeşlerinin oyunlarına nâdiren iştirak eder, sadece onların sözlerini hasta annesine nakledip gammazlamak için aralarına girerdi. Çok küçük yaşta kapıları ve haremağalarının kendi aralarında yaptıkları dedikoduları dinlemek gibi bir itiyada sahip oldu. Gözde kızlardan birisinin daha padişahın ihmaline uğramış olması, kardeşlerinden birinin ve bilhassa büyük kardeşi Murat’ın hastalanması gibi hâdise ve dedikoduları, muzdarip, hasta ve kimsesiz annesini memnun edeceğini bilerek ona yetiştirirdi.
Sayfa 18
İttihatçılar 1908 ihtilali Öncesi Devlet kayıtlarında Teröristti
Padişah kendisine has bir taktikle ihtilâlci şeflerin arasına tefrika sokmaya gayret ediyordu. Niyazi Bey kendisini asî ilân ettiği sırada Abdülhamid, Enver Bey’i, terfiler vaadederek İstanbul’a çağırmıştı. Padişah, isyanın elebaşılarından birini ele geçirebilirse, vaziyetin düzeleceğine kaniydi.
Reklam
Alman İmparatorunun İstanbul’ u ikinci Ziyareti
1898 Ekim ayında İmparator Guillaume ikinci defa olarak olarak İstanbul’a geldi. Bu ziyaret imparatorun, Kudüs’te yeni inşa edilen Luteryen Kilisesinin açılışı için Filistin’e gitmeden evvel yapılmıştı.
Abdülhamid, tarafsızlığını takviye edecek olan Alman İmparatorunun bu ziyaretinin uzun hâdiseler zincirinin ilk halkalarını teşkil edeceğini ve bir gün memleketinin çok feci bir harbe sürüklenerek Osmanlı saltanatını ortadan kaldırmaya müncer olacağını aslâ tahmin etmiyordu.
Öldüğü zaman henüz yirmi altı yaşında olan genç kadın, oğlunun çocukluğu üzürine düşürdüğü gölgeden başka tarihte bir iz bırakmamıştır. Bu gölge Abdülhamid büyüdükçe, her gün biraz daha koyulaşıyordu. Çünkü yedi yaşındaki küçük çocuğun içine düştüğü yalnızlık, onun Padişah olduğu zaman hissettiği yalnızlıktan daha az zâlim ve merhametsiz değildi. Abdülhamid bütün ömrü, boyunca, genç yaşında kaybettiği annesinin şefkat ve alâkasını daima aramıştır.
Sayfa 23
Türk ihtilâlci hareketinin Turancılıkla ilgili olup olmadığı kat’î surette bilinmiyordu. Paris'e ve Cenevre'ye iltica eden küçük bir grup tarafından kurulan “İttihat ve Terakki Komitesi”, Makedonya’da açıkça faaliyete geçtiği zaman, karakterini tamamen değiştirmişti. Büyük ekseriyeti orduda vazifeli bulunan komite mensubu subaylar, maaşlarını zamanında alamadıklarından, buna mukabil Bağdat Demiryolu için Almanlara tediyede bulunabilmek maksadıyla hâzinenin karşılık aramasına şikâyetçiydiler. Her ne kadar komitenin başındakiler ekseriyetle Yahudi ve Arnavut asıllı kimseler idiyseler de Resne ve Manastır kışlalarında “Türkiye Türkler içindir.” parolası dillerde dolaşıyordu.
Reklam
Yeni çağın tesiri ve havası yavaş yavaş hareme giriyordu. Paris’ten ve Viyana’dan getirtilen dekolte elbiseler giyen sultanlar keza Avrupa möbleleriyle dolu salonlarda (alafranga) yemek yiyorlar, en son yazılan Fransızca romanlardan veya diplomatik skandallardan bahsediyorlardı. Abdülhamid, sultanların dış âlemle temaslarını teşvik ederdi.
Avrupalı ziyaretçiler, Abdülhamid'in iki yüzlülüğü karşısında hayret etmişlerdi. Huzurundaki nâzırlara ve yüksek memurlara ziyadesiyle iltifat ettikten sonra onlar salondan çıkınca arkalarından kendilerini hemen alçaklık ve namussuzlukla itham ederdi. Fakat ayrıca da birbirleri aleyhine kendisine malûmat vermeleri için onları okşayarak sıra ile dinlerdi.
Yeni yapılan Pera Palas otelinin açılışı münasebetiyle verilen basit bir opera temsiline dahi dâvetlilerden ziyade Abdülhamid'in hafiyeleri gelmişti.
Büyük masraflara mal olan ve her tarafa yaygın bulunan hafiyelik teşkilâtı sâyesinde Abdülhamid, imparatorluğun en ücra köşelerinde olup bitenlerden haberdar oluyordu.
Alman hükümdarlarının İstanbul’a geldikleri günün akşamı verilen ziyafet, şimdiye kadar Yıldız’da görülmemiş derecede muhteşem ve debdebeliydi. Yüz yirmi dâvetlinin hepsine de masif altın ve kıymetli taşlarla işlenmiş kristal takımlarla servis yapıldı. Fransız aşçılar tarafından hazırlanan yemeklerin nefaseti günlerce gazetelere mevzu oldu.
32 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.