1984’ün, okuduğum en gerçekçi ve ciddi distopya olduğunu söyleyebilirim. İçerisinde, 2.Dünya Savaşı’ndan sonra yeniden kurulan hayali bir dünya anlatılıyor. Bu dünyada ne özgürlük ne de sevgi var. İnsanların düşüncelerine, düşünme biçimlerine, hatta düşünceyi oluşturan sözcüklerine bile müdahale ediliyor. Bu korkunç dünya, oldukça başarılı bir şekilde anlatılabilmiş; insan gerilmeden edemiyor. Ağır ilerleyeceğini düşünmeme rağmen, şaşırtıcı biçimde de akıcıydı. Distopya’yı oluşturan öğeler -büyük birader, düşünce polisi, tele-ekran gibi- çok yaratıcı ve gerçekçiydi. Sahiden de baskıcı hükümeti sanki ben kısıtlanmışım gibi hissedebildim ve umutsuzluğa kapıldım. Aynı zamanda kitabın ana karakteri olan Winston, sisteme karşı çıkan karakterimiz, isyana giden yolda gizli bir şekilde ilerlerken sonunda başarılı olmasını canıgönülden istedim. Hala okumadıysanız, en kısa zamanda mutlaka okumalısınız.