Henri, karısını, çocuğunu sever, daima nazikçe gülümserdi. Her halinde kibarlık göze çarpardı. Sonra, alev alev yanan yüzü, istekle titreyen elleri gözünün önüne geldi. Daha sonra haftalar geçmiş, görünmez olmuştu, alıp götürmüşlerdi sanki onu. Son defa kendisiyle nerede konuştuğunu söyleyemezdi şu anda. Geçip gitmişti, gölgesini de götürmüştü kendisiyle birlikte. İşte bundan ibaretti bu hikâye.