"O da kadınların çoğu gibi tümüyle başkalarının ruh halinden beslenirdi. Arzulandığı zaman güzeldi, zeki insanların arasında nüktedandı, gururu okşandığında kibirliydi, sevildiği zaman aşıktı. Ondan çok şey istendikçe o daha fazlasını verirdi.
Ama onunla kimsenin konuşmadığı, onu kimsenin görmediği, duymadığı, arzulamadığı yalnızlığı sırasında çirkinleşmiş, sersemlemişti, çaresiz kalmış ve mutsuz olmuştu."
Başka zaman narin küçük çocuk figürlerinin buluttan kanatlar takıp mavinin kucağında salındığı yüksek tavanı, boz rengi sisli gölgeler kaplamıştı şimdi, içlerinde ani yükselen alevlerin sessiz kıvılcımları huzursuzca seğiriyordu Çevredeki nesneler uykularından ürkütülerek uyandırılmıştı adeta, hareketsizce duruyordu, onların gerisinde kalan tepede gölgeler bodur bir hayvan gibi sürünüyor ve nesnelere ürkütücü bir görüntü veriyordu.
Sanki susmanin yükü iki misli ağırlıkla üzerine çökmüş, yüksek tavanı tek başına taşımak ve bastirmakta olan karanlığı tek başına kendinden uzaklaştırmak zorundaymış gibi hissetmişti kadın.
Tek bir insanın diğeri için neler ifade edeceğini hiç bilmemişti. Çünkü hiç yalnız kalmamıştı. İnsanlari her zaman duyumsamayan hava gibi değerlendirmişti yalnizca, ama şimdi boğazı yalnızlıktan düğümlendigi için yalan söyleyip aldatsalar da insanların ne kadar önemli olduğunu,salt varlıklarından neler aldığını, onların rahatlığını, güvenini ve neşesini özumsedigini fark ediyordu. Kalabalıklar içinde onlarca yıl yüzmüş ve bu kalabalıkların onu taşıyıp beslediğini asla anlamamıştı ama şimdi bir balık gibi yalnızlığın sahiline vurmuştu, çaresizlik ve şahlanmış acılar içinde çırpınıyordu.