İnsanlar içinde yaşamaya alışmış, gece eğlencelere doymayan, insanların sesiyle yaşadığını hisseden birini düşünün ve bir de onun birden ufak tefek insanların yaşadığı, sese dair hiç bir şeyin olmadığı ve eğlence adına hiçbir düzenleme olmadığı bir yere sürgün edildiğini düşünün.
Hah! İşte Madam de Prie 'nin başına tam da anlattığım şey geliyor.
Kitabı okuduğum süre boyunca özellikle son kısımda "İnsanlar için ölmek mi?" sorusu kafamda dönüp dolaştı.
Aslında ölüme, ellerinin arasından kayıp giden kraliyet iktidarının yerine koyabileceğini düşünerek adım atmıştı, ama hiçbir şey istediği gibi olmadı.
Çünkü
"...dünya tarihi davetsiz misafirleri tolere etmez, kahramanları kendi seçer, işi olmayanları tüm çabalarına karşı merhamet göstermeden geri yollar ; talihin ilerlemekte olan arabasından bir kez düşen biri, artık arabaya yetişemezdi."
Stefan Zweig kalemine gerçekten bayılıyorum. Ve bu kitap en en iyilerin arasına girmeyi başardı.
Ve kitapta en etkilendiğim sahne, Madam de Prie'nin
" Evde bir ölü var, farkında değil misiniz? " diye haykırdığı yerdi.
Kitapla kalın... :)