Zehrini aldığı hükümdarlık makamının tadını damağından atamayan bir kişinin, makamından zorla alınışından sonraki mahkum olduğu yeni mütevazi hayatından kurtulmak için verdiği bireysel çabayı anlatıyor kitap. Bunun yanı sıra, hükümdarlığındaki despotluğunun neticesi olarak güzelliği ve kendisi ile alakalı içten olmayan tüm övgüleri her yerde, her kişide ve her şeyde arayışından bahsediyor. Stefan Zweig'tan beklenmeyecek şekilde açıkça ifade edilmeden övülen bu diktatör, Zweig'ın kalemi ile kitabın sonlarına kadar sevgimize lâyık bir kişi olarak aktarılıyor. Bu sebeple ona gerçek anlamda üzülüyorsunuz. Ancak yazar, bu güç zehirlenmesinin sonucundaki hislerin de yine bu güce ehil olduğu vakitte yaşattıkları ve yaptıklarının bir tezahürü olduğunu açıkça ifade edip bu gerçeği unutturmuyor.
Hislerimizin önüne geçmemiz gerektiği yerleri, ölümü ve ölümün en büyük güç sahibini bile gücünün etkisi altına alabildiğini, kibri, kişilerin sahip olduğu güce aşkını anlatan bu kitap, kitabın sonundaki tahlili de özümseyerek okunmalı.