Seferberlik ilân edildi. Bu ilân, eli silâh tutan herkesin askere alınması demekti. Osmanlı, bütün varlığı ile bir ölüm kalım mücadelesine hazırlanıyordu.
Gerçi Osmanlı daha önce Trablusgarp'ta İtalyanlara, Balkan savaşında Bulgarlara, Sırplara, Karadağlılara, Ruslara yenilen, düşman ordularını İstanbul önlerinde bile gören, Edirne'yi zor kurtaran bir zilleti yaşamıştı; politik kavgalarla kan kaybeden askeri ve sivil bürokrasi, yenilgiden yenilgiye koşup duruyordu. ancak bu yenilgilerini intikamını almak ve özellikle Balkan bozgununun zilletinden kurtulmak azmi de gelişmişti. Bu azim, bu heyecan bütün bir millet sarmıştı. Herkes yaralı bir aslan gibi, son bir kükreyişin özlemindeydi. Bu mücadelenin bir varlık yada yokluk mücadelesi olduğunu hissediyorlardı.
Churchill: "Türklere zehirli gaz atalım!" teklifinde bulunduğu zaman, "bu bir insanlık suçudur" tepkisi ile karşılanmıştı. Ancak bu tepkiye Churchill'in verdiği cevap çok düşündürücüdür:
"Türkler insan değildir ki!.."
Ve zehirli gaz atma emrini verir. Ancak ilahi yardım yine Mehmetçiğin imdadına yetişir. Bu kararın verildiği ana kadar, hep denizden karaya doğru esen rüzgar, o günden sonra sürekli karadan denize doğru esmeye başlar.
Cevat Paşa istihkamın yıkıntıları arasında dolaşırken, bir ağacın altına uzanmış olan askerin hâli dikkatini çekti. Yaklaştı ve dikkatlice baktı. Mehmetçik, yaşıyordu...
"Neyin var evlât?" dedi.
Mehmetçik, birden ayağa fırladı ve hazır ola geçti. Ancak gözleri paşadan tarafa değil, başka yöne bakıyordu. Cevat Paşa, nemli gözlerle ve titreyen sesiyle sordu:
"Gözlerini bir şey mi oldu, oğlum?"
Bu soru üzerine Mehmetçik biraz daha canlandı, iyice tokalaşan sesi ile şu cevabı verdi: "Üzülmeyin kumandanım, benim gözlerim göreceğini gördü!"
Gözlerinin ışığını Allah, millet, vatan yolunda feda etmeye dünden razı olan bu anlayışın temelinde hangi inanç vardır? Fedakarlığın bu derecesi, vatan aşkının bunca yükselişi nasıl mümkün olabiliyor? Bu ruh hali tahlil edilmeli ve yeniden yakalamanın yolları araştırılmalıdır. Bugünkü dağınık ve bencil halimizle, bu ruha ne kadar da çok muhtacız...