”Zenginleri sevdiğini açıkça söylemekten hiç utanmayan bir adamın etkisine kapılıp para hırsına teslim olan, kültürü önemsemeyen, tiyatroya, klasik müzik konserine, resim sergisine gitmeyen, kitap okumayan bu gençlerin, sanatın insana verebileceği hazlardan yoksun kalmaları yüreğimi parçalıyor.”
”Yalnızlıkların en kötüsü, başkalarının arasında çekilen yalnızlıktır bence.”
”Çağımıza uymak zorundayız palavrasına da hiç mi hiç inanmıyorum. Eğer yaşadığım çağın en yüce ideali köşeyi dönmekse; eğer yaşadığım çağ toplumsal adaletsizlik üstüne kuruluysa; eğer yaşadığım çağ inandığım her şeyi yadsıyorsa; eğer yaşadığım çağa bayağılık ve çirkinlik egemense, ben böyle bir çağa neden ayak uydurmak zorunda kalayım? Tam tersine, başkaldırırım, direnirim böyle bir çağa karşı.”
Alıntılardan da anlaşılacağı gibi sıradışı bir kitap Bir Dinazorun Anıları, daha doğrusu kitap bir otobiyografi olduğu için Mina Urgan sıradışı bir insan diyebilirim. Kitap boyunca kendisinin yaşadığı hayat, o hayatın içinden geçen insanlar beni çok çok etkiledi. İnandığı değerlerden hiç bir şekilde vazgeçmeyen, direnişçi, sosyalist bir karakter Mina Urgan. Yaşadığı dönem ve hayatına dokunan insanların da kesinlikle etkisi olduğunu düşünüyorum.
Benim için çok keyifli, sanki karşımda onunla sohbet ediyormuşum hissine kapılarak okuduğum bir kitap oldu.