Bana öyle geliyor ki, hepimizin kendine ait bir rüyası, bir görüsü, bireysel bir verme şekli var; ama pek çok sebepten dolayı bunun peşine düşmekten ya da varlığını tanıyıp kabullenmekten dahi korkuyoruz. Halbuki, sahip olduğumuz bu görüyü reddetmek ruhumuzu satmaktır. Almak bir yalanı yaşamak, hakikate sırtımızı dönmektir ve Görüler hakikatin anlık görüntüsüdür: Bariz bir şekilde dışarlıklı hiçbir şey benim iç yaşamımı, Görümü hakiki anlamda besleyemez.
Görüme sırtımı dönüp, vaktimi ve enerjimi Amerikan Rüyası’nın şeylerini almaya harcadığımda ne olur? Ajite olurum, kendi bedenimin içinde rahatsız olurum; çünkü bana ait “Benliği/benliği” terk etmenin verdiği, Görümü terk etmenin verdiği suçluluk duygusu varoluşum için özür dilemeye, kendimi hayata bir yarışmaymış gibi yaklaşarak kanıtlamama ihtiyaç duymaya zorlar beni. İçimde bir kurt gibi onu kemirerek yol alan o belli belirsiz tatminsizlik duygusunu yatıştırmak ve tatmin etmek çabası içinde bir şeyler almaya devam etmeliyim.