Bir Gün Tek Başına sözleri ve alıntılarını, Bir Gün Tek Başına kitap alıntılarını, Bir Gün Tek Başına en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Osmanlı'ya karşıydı Ankara'ya yerleşmiş Mustafa Kemalciler. Ulusçuluk adına söyledikleri buna benzer şeylerdi. Peki onlar ne yaptılar? Kaldırabildiler mi bu yabancılaşmayı? Daha da arttırdılar. Batı'ya, doğrusunu söyleyelim şunun, Batı kapitalizminin geliştirdiği toplumlara özenen, o ekine, o ürüne, o yaşama bağlı, vurgun ATATÜRKçü aydınımızla halk arasında Osmanlıdakinden daha büyük uçurum var şimdi. Bir de iyice ortaya dökülen yaşantı biçimi, kadın erkek ilişkilerindeki zıtlık, ahlak sorunu, din sorunu bindirdi. DEVRİMLER yaptı Atatürkçü aydınlarımız!.. Bir tek devrim, temelde devrim, gerçek devrim yapabilseydi ya, halkla el ele verip. Halkı ekonomik özgürlüğüne kavuşturacak devrim. Değişmeyen tefeci bezirgan, finans kapital düzeninde çiğnenen, ezilen, sömürülen halkın şapka giymeye, latin harfini kullanmaya, kızını okula göndermeye, karısını çarşafsız gezdirmeye zorlanması, bunları savunan aydınla halkı kanlı bıçaklı etmekten başka ne sonuç verdi? Öyle bir tefeci bezirgan, finans kapital oyunu ki kötü şeyler diyemiyoruz bunlara işin kötüsü!..
Aydın, halka, yığına dayansa kalmayacak korkusu, güçlü bulacak kendini. Orda da yolunu kesen bir başka mutsuzluk var. Çok eskilerden, tarihten gelen. On üçüncü yüzyıldan sonra halkından kopmuş Türk aydını. İşin acı yanı, ileri aydın da kopuk bugün halktan. Yalnız devlet yasakları, düzenin baskısı ayırmıyor bizi halkımızdan, yapımızla da ayrıyız; duygumuzla, düşüncemizle, inançlarımızla, belki en önemlisi de dilimizle ayrıyız. 700 yıldır ayrıyız. Ülkücü, eylemci, halkçı aydının en yüce örneğini vermiş Türk halkı. Türkmen hocasını, Yunus Emre'yi çıkarmış. En soyut kavramları, düşünceyi nasıl iletmiş halka!..
Babai ayaklanmalarını, Alevi, Sünni kışkırtmalarını biraz inceleyin; çalışan, savaşan, direnen, yine de sürekli sömürülen, kırdırılan bu halktır. Türk halkıdır. Aydın nerede? Osmanlı sarayında, yöresinde. Bir gereksinmenin zorunlu kıldığı mimarlık yapıtlarını çıkarın; bilim, düşünce, sanat, edebiyat, dil olarak yararlı ne kalmıştır bu altı- yedi yüz yıllık Osmanlı aydınından? Bugün Baki, Nefi, Naili mi yakındır bize? Yunus, Pir Sultan, Karacaoğlan mı? Hangisinde bütünleşiriz halkımızla? Birincileri bugün aydınımız da anlamıyor. En ateşli savunucuları bile nereye koyacaklarını bilmiyorlar bunları. Ölmüş... Halkla yaşamamış ki.
Bütün ülke kocaman bir cezaevi! Birisi etmişti bu sözü, kimdi? Nazım'ın hapisten çıkması sırasındaydı... Demek bizden başkaları için de cezaevi bu ülke... Kimler için? Kimin için değil ki? Çok küçük bir azınlığı çıkardın mı geri kalan herkes için cezaevi. Yalnız kimileri bilincinde, kimileri değil. Acı çektiğinin bile bilincinde değil kimileri!
Ülkede sınıf yok değil, bizim aydınlarımız sırtını vermesini bilmez sınıfa.. Dramı da bu... Toplumu sınıflar değiştirir, kişiler değil ki... Tek başlarına uğraşır durur zavallıcıklar. Düşman kurnaz. Okul kitaplarını bile hep tek başına aydının yiğitliklerine övgü ile doldurmuştur. Namık Kemal, Tevfik Fikret... Birgün Nazım'ı da böyle bir övgüyle budayıp kitaplara sokarlarsa şaşmayın!
Acı bir gülümsemeyle baktı, sonra yavaşça ekledi:
-Devrimci teori, ancak devrimci sınıfla birlikte çözüm getirir. Neyiz ki biz, ardımızda sınıfımız olmazsa?..
"Türkiye'de çok kedi var, ne kimse öldürüyor, ne kimse yemek veriyor!" Hepsi gülüştüler. Baba ağır ağır ekledi:
-Bizde sürgün de öyledir, dedi, ne öldürürler, ne yemek verirler.
Demek bizden başkaları için de cezaevi bu ülke... Kimler için?
Kimin için değil ki? Çok küçük bir azınlığı çıkardın mı geri kalan herkes için
cezaevi. Yalnız kimileri bilincinde, kimileri değil.
Böyle sürüp gider evlensek de... Kötü mü?..
Değil de yoruyor insanı. Nasıl evleneceğiz? Uyusam. Dudaklarıyla uyandırır
belki yine. Uyusam uyusam uyusam...
Düpedüz bencillik bizim yaptığımız. Sevişmek, kitap okumak, tartışmak, hepsi güzel, tatlı şeyler. Sonuç?.. Toplumda hangi sorunun çözümüne yarıyor bu yaptıklarımız?
İkinci kez ''sen'' diyordu kıza. Günsel aynı tatlı gülümseme ile bakıyordu. ''Anladığımı görmedin mi?.. Açıklamanın ne gereği var?..'' gibi bir bakışı bu. Bu kız beni küçümsüyor. Benim yaşımın olgunluğu onda, onun çocuksuluğu bende... Benimle istediği gibi oynuyor. Ama her şey bu istekte... Ömrüm boyunca oynasın benimle böyle.