Öncelikle sayfa sayısı gözünüzü korkutmasın. Kitabı okutan sayfa sayısı değil, içeriğidir! Ne kitaplar okuduk incecik ama içi boş, sıkıntıdan elimizde kalınlaşan kitaplar...
Vedat Türkali'nin okuduğum ilk romanıdır. Okuyacaklarım listesinde uzun zaman kalan ve aldıktan sonra da bir süre rafta bekleyen romanı, Bir Gün Tek Başına...
Kenan, Günsel, Rasim, Nermin... hepsini ne de güzel anlattı bize Vedat Türkali. Menderes'in siyasi dönemi, çıkan politik olaylar, kayıplar, aşklar, arkadaşlıklar, yardımlaşma, mücadele... hepsi başarılıydı. Film izler gibi bir çırpıda okuttu bana elimdeki kalın kitabı.
En çok da iç konuşmaların olduğu bölümleri sevdim. O gelgitler, o kafa karışıklıkları, ikilemler... o kadar güzel aktarılmış ki, yazara büyük bir alkış göndermekten kendimi alamıyorum.
Sonunu gerçekten tahmin edemedim, edilmeyecek gibi olduğundan değil de, karakterleri bildiğimizden böyle bitsin istemez çoğu okur. Ama ben genelde sonu mutlu bitmesi istenen okurlara baş kaldıran yazarları daha bir seviyorum.
Bütün karakterler başlı başına kendince haklı ve masumdu benim gözümde. Ama Rasim'i evet Rasim'i çok sevdim. Uzun uzun anlatmak istemiyorum ama Rasim'deki o arkadaş sevgisi, arkadaşına sonsuz tahammülü deli etti beni. Ben bile kızdım Rasim'e, bırak git şu Kenan'ı ne diye arkasını topluyorsun, her zaman arka çıkıyorsun diye ama... ben de öyleyim, tıpkı Rasim gibi. Bırakamıyorum sevdiklerimi...