Henry James’in 1881’de yayımlanan başyapıtı Bir Kadının Portresi, babasının ölümünden sonra Amerika’dan İngiltere’de yaşayan teyzesinin yanına taşınan Amerikalı genç bir kadının hikayesini anlatıyor. Bu kahramanın hikayesiyle James, önce Amerikan ve İngiliz kültürlerini, yaşam tarzlarını karşılaştırıyor. Roman boyunca alt metin bu olacak sanıyorsunuz ancak kurgu ilerledikçe yazar, özgürlüğü, sorumluluğu, toplum baskısı ve beklentileri ile kişisel özgürlüğün çatışmasını hayranlık uyandıracak denli gerçekçi bir şekilde sorguluyor. James, hem kadın hem erkek psikolojisini çok iyi gözlemlemiş bana göre; romandaki psikolojik tahliller çok başarılı ve buna keza karakterlerin her biri oldukça derinlikli oluşturulmuş. Kadın-erkek ilişkilerindeki dinamiklerle ilgili tespitleri de çok yerinde ve oldukça evrensel ve zamansız. Biraz durgun başlasa da ilerledikçe ilgimin giderek arttığı ve çok büyük zevkle okuduğum bir kitap oldu. Kurgu içinde yer yer yazarın serpiştirdiği gizemle okurda uyandırdığı merak duygusu ve bu gizemlerin yavaş yavaş aralanması, bunun yapılırken klasik romanda modern romanın esintilerini görmek de çok hoşuma gitti. Kızım olsa mutlaka okumasını istediğim kitaplardan biri olurdu Bir Kadının Portresi. Edebi açıdan da okunması gereken bir klasik. Çok ama çok sevdim